Esmaü'l
Hüsna
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Aziz
|
Müheymin
|
Mü'min
|
Selam
|
Kuddus
|
Melik
|
Rahim
|
Rahman
|
Allah
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Rezzak
|
Vehhab
|
Kahhar
|
Gaffar
|
Musavvir
|
Bâri
|
Halik
|
Mütekebbir
|
Cebbar
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Semi
|
Müzil
|
Muiz
|
Râfi
|
Hafid
|
Bâsit
|
Kâbiz
|
Alim
|
Fettâh
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Şekûr
|
Ğafur
|
Azim
|
Halim
|
Habir
|
Latif
|
Adl
|
Hakem
|
Basir
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mücib
|
Rakib
|
Kerim
|
Celil
|
Hasib
|
Mukit
|
Hafız
|
Kebir
|
Aliyy
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kavi
|
Vekil
|
Hakk
|
Şehid
|
Bâis
|
Mecid
|
Vedûd
|
Hakim
|
Vâsi
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hay
|
Mümit
|
Muhyi
|
Muid
|
Mübdi
|
Muhsi
|
Hamid
|
Veli
|
Metin
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Muahhir
|
Mukaddim
|
Muktedir
|
Kadir
|
Samed
|
Vahid
|
Macid
|
Vacid
|
Kayyum
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Müntekim
|
Tevvab
|
Müta'ali
|
Berr
|
Vâlî
|
Bâtın
|
Zahir
|
Ahir
|
Evvel
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mani
|
Muğni
|
Gani
|
Cami
|
Muksit
|
Zü'l Celali
|
Malikül
|
Rauf
|
Afüvv
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sabur |
Reşid
|
Varis
|
Baki
|
Bedi
|
Hadi
|
Nur
|
Nafi
|
Darr
|
|
Allah
Teâla'nın En Güzel İsimleri
|
Esmaü'l Hüsna
(Esmâ-i hüsnâ) "en güzel isimler
demektir. en güzel isimler Allah Teâlâ'nındır. Bu isimler sıfat olarak
da kullanılır. Cenâb-ı Hakk'a ait olan pek çok isim mevcuttur; onların
sayısını ancak kendisi bilir. Allah Teâlâ güzel isimlerinden bir
kısmını Kur'an'da zikretmiş, bir kısmını Peygamber Efendimiz'e
(s.a.v) ve sevdiklerine bildirmiş, bir kısmını da kendi ilminde
tutmuştur. Meşhur hadis-i şerifte bu isimlerden doksan dokuzu peş peşe
sayılmıştır. Alimler, diğer isimlerin mana olarak bu doksan dokuz isme
dahil olduğunu söylemişlerdir. Bunları okuyan, anlayan ve zikreden
kimse, bütün isimleri okumuş, anlamış ve zikretmiş olur.
Esma-i
hüsna,
tevhid
ve
akaidle
ilgili
şu
beş temel esası ortaya
koymaktadır:
1.
Bu
güzel
isimlerin
bir
kısmı,
Cenab-ı
Hakk'ın
varlığını
ispat
eder.
Allah'ın
Hay,
Baki,
Kayyûm
gibi
sıfatları,
O'nun
varlığının
inkar
edenleri
reddeder.
2.
Bu
güzel
isimlerin
bir
kısmı,
Cenab-ı
Hakk'ın
birliğini
ispat
eder;
O'na
hiçbir
varlığın
eş ve ortak
olmadığını
ortaya
koyar.
Vahid,
Ehad,
Samed,
Ganı
gibi
sıfatlar
bazı
varlıkları
Allah'a
ortak
koşan
müşrikleri
reddeder.
3.
Bu
güzel
isimlerin
bir
kısmı;
Cenab-ı
Hakk'ın
bütün
noksan
sıfatlardan
uzak
olduğunu,
hiçbir
varlığa
benzemediğini
ve
kimseye
muhtaç
olmadığını
ispat
eder.
KuddOs,
Muhıt,
Mec'id
gibi
sıfatlar
Allah
Teala'yı
varlıklara
benzeten
Müşebbi
he
taifesini
reddeder.
4.
Bu
güzel
isimlerin
bir
kısmı,
bütün
varlıkların
vücut
bul-·
masında
tek
sebebin
Cenab-ı
Hak
olduğunu
ispat
eder.
Halik,
Bari,
Musawir,
Kavı
gibi
isimler,
varlıkların
ortaya
çıkmasını
birtakım
sebep
sonuç
ilişkisi
ile
anlatmaya
çalışan
ve yüce
Yaratıcı'yı
unutan
maddecileri
reddeder.
5.
Bu
güzel
isimlerin
bir
kısmı,
bütün
alemi
tedbir
ve idare edenin
Cenab-ı
Hak
olduğunu
ispat
eder.
Allah
Teala
mülkünde
dilediği
gibi
tasarruf
eder;
öldürür,
diriltir,
aziz
eder,
zelil
eder,
zenginlik
verir,
fakir
eder.
Kimse
O'na
hesap soramaz.
O'nun
her
işi
ya
bir hikmet
ya
bir rahmet
ya
da
adalet
üzere
olur.
Esma-i
Hüsna ile Dua
ve ibadet
Allah
Teala,
bizlere
güzel
isimleri
ile
kendisine
dua
etmemizi
emretmiştir.
ilahı
emir
şöyledir:
"En
güzel
isimler
Allah'ındır.
O'na
bu
güzel
isimlerle
dua
edin.
Allah'ın
isimlerinde
yanlış
yola
sapanları
terkedin.
Onlar
yaptıklarının
cezasını
göreceklerdir"
(A'raf,180).
Allah
Teala'ya,
güzel
isimleri
ile dua iki
şekilde olur.
Birincisi, bu isimlerden
biri,
birkaçı
veya
hepsi ile
O'nu
yüceltmek,
övmek ve zikretmek şeklindedir.
ikincisi
de,
bu
güzel isimlerle
Allah
Teala'dan bir şey istemek,
ilahı
huzura
ihtiyaç
ve dertlerimizi açmak,
onlarla
yalvarmak
şeklinde olur.
Kul,
yüce
Rabb'ine
hangi
derdini
açacak ise,
ona
uygun
bir
ismi
zikrederek
dua eder.
Mesela
günahlara bulanmış
fakat içi
yanıp
pişman olmuş bir kul elini açıp,
"ya
Gaffar
= Ey günahları affeden,
ya
Rahım
= Ey kullarına çok acıyan,
ya Settar
= Ey günahları
örten,
ya
Tevvab = Ey tövbeleri kabul eden
Allahım,
beni
affet"
diyerek
affını
ister.
Başı
darda kalıp bunalan bir
kul,
"Ya
Rahman=Ey kullarına
rahmet eden,
ya
Alim=Ey
kullarının
halini
en
iyi
bilen,
Ya
Hakım=Ey her işi hikmet üzere olan,
ya Azız=Ey
her şeye ve herkese hükmü geçen,
ya
Kadır=Ey
her şeye gücü yeten Allahım,
benim
şu sıkıntımı
gider"
diye
dua eder.
Diğer
isimlerle
yapılan dualar da böyledir.
Allame
Alusı (rah),
Allah
Teala'nın isimleriyle
yapılacak
en güzel duanın,
dil
ile değil fiil
ile
olduğunu söylemektedir.
İmam
Gazali (rah),
fiille
duanın
nasıl
yapıldığını
şöyle anlatıyor:
"Bil
ki,
kulun
kemale ermesi ve saadeti
ele
geçirmesi ancak
Allah
Teala'nın ahlakı ile ahlaklanmakla yani
O'nun isim
ve sıfatlarının edebiyle süslenmekle
mümkün
olur.
Bundan,
kul
ile
Allah arasında
bir benzerlik
olur
ve
ikisi
aynı
konuma
gelir zannedilmesin.
Kulda
ilahı
ahlak
ve sıfatlardan bir
derece
bulunması
mümkündür. Allah Teala
bizlere
hayat,
görme,
işitme,
konuşma,
bilme,
dileme,
sevme
gibi
sıfatlar
vermiştir.
Bütün bunlar aynı zamanda
kendisinin
sıfatlarıdır.
Bununla,
biz
Allah'a benzedik,
O'nun
gibi olduk denebilir
mi?
Heyhat,
bu
ne kötü bir anlayış."
Arifler
demişlerdir ki: "Avam
halk
esma-i
hüsnayı
diliyle
tekrar
ederek,
kalbiyle
Allah',
yücelterek
korku
ve
saygı
içinde
zikreder.
Havas tabakası, manalarını
düşünerek ve onların
kime ait
olduğunu
bilerek zikreder.
Mukarrebın
makamındaki
veliler ise, kalbiyle tamamen Allah'a
yönelmiş,
Allah'tan
gayri
şeylerden
gönlünü
ve gözünü
çekmiş
bir
halde
esma-i
hüsnayı
zikrederler.
Onlar
her zikredişlerinde ayrı
bir
mana,
yeni
bir
ilim,
değişik
bir
zevk
elde
ederler."
Ariflerin
belirttiği
gibi,
Allah
Teala'ya
hakkıyla
kulluk etmek,
O'nu
yakınen
tanımak,
O'nu
sevmek ve O'nun
tarafından
sevilmek
ancak bu isimlerin hakikatini
anlamaya
ve onların
nurundan
bir
nasip
almaya
bağlıdır.
Şuurlu
bir
ibadet
de
ancak bu şekilde
mümkün
olur.
Bir
şeyi anlamanın
yollarından biri
de onu sıkça
tekrar
etmektir.
Tekrar
edilen
şeyler,
hafızada
yer
eder.
Bu
şey
ilahı
isim
ve sıfatlardan biri olunca o bir çeşit
zikir
olur.
Zikir,
zikreden
kimseyi
zikrettiği
zat
ile
beraber
eder.
Allah
Teala'nın,
"Siz
beni
zikredin,
ben
de sizi
zikredeyim"
müjdesi
zikir
ehli için
ne büyük bir saadettir.
Mesela
Allah
Teala'nın
"es-Selam"
ismini
çokça
zikreden,
fikreden
ve bu şerefli
ismin
tecellilerinden bolca nasiplenen bir kul,
önce
bozuk
düşüncelerden
fikrini,
şek
ve
şüpheden
kalbini,
yalan
ve iftiradan
dilini,
haram
ve zulümden fiilini temizler;
kendisine
ve
başkalarına
selamet
olur.
Kimse ondan
incinmez.
Herkese
selam verir,
herkes
ondan bir
fayda görür. işte o zaman
gerçek
bir
müslüman
olur.
Müslüman,
"es-Selam"
ismine
mazhar olmuş kimsedir.
"el-Hakım=Her
işini
sağlam
ve
hikmet
üzere
yapan"
ism-i
şerifini çokça zikreden,
fikreden
ve onun tecellilerinden
nasiplenen
bir
kul,
bütün
işlerini
sağlam
yapar,
yerince
davranır;
sakat,
bozuk,
yersiz,
sebepsiz
iş yapmaz.
Allah
Teala'nın
"Rezzak=yarattıklarına
gereken
rızkı
veren"
ism-i
şerifinin
tecellisine
mazhar olan kulun, kalbinde
rızık
endişesi,
geçim
kaygısı
kalmaz,
Allah'a
tevekkül
ve
teslimiyeti
tam
olur.
Rızık
ararken gafleti değil,
zikir
ve sevgisi artar.
"Settar=Kusurları
çok
örten,
ayıpları
saklayan"
ism-i
şerifinin tecellisine
mazhar olan kul,
insanlardan
gördüğü her kusuru
örter,
onları
yaymaz,
kusur
sahibini
halk içinde
rezil etmez;
özellikle
kendisine karşı
yapılan
kusurları
görmezlikten
gelir,
affeder.
Kendisinden
meydana
gelen
kusurları
yüce
Rabb'inin
nasıl
örtüp sakladığını, bunun ne kadar güzel bir şeyolduğunu
gören
kul,
bu
ahlaka
ulaşmak
için
can atar. Böylece Allah Teala'nın
sevdiği
güzel
ahlak sahibi bir kul olur.
Diğer
ism-i
şerifleri
zikretmek,
fikretmek
ve
onların tecellilerinden
nasiplenmek
de bu manada gerçekleşir.
Akaidin
temeli
Allah
Teala'yı
tanımaktır.
Allah'ı
zikretmeden
ve O'nun
boyasına boyanmadan Zat-ı
Barı'yi
ayne'l-yakın
derecesinde
tanımak
mümkün değildir.
ilahı
sıfatları
sadece
akaid kitaplarından
okumak yeterli olmaz.
Kendi
nefsimizde
ve kainatta o sıfatların
tecellilerini,
hikmetlerini,
cilvelerini
görüp
okumadıkça,
okuyup
anlamadıkça,
anlayıp
Allah'a
koşmadıkça imanımız taklitte,
sevgimiz
dilde
kalır.
Eğer,
"Bu
isimleri
nerede,
ne
zaman,
nasıl
okuyalım?"
denirse,
deriz
ki:
işte o güzel
isimlerin
tecellisi
olan
hayat
ve
kainat
önümüzde duruyor.
Biz
her
gün
onlarla
iç
içe
hayat
sürüyoruz.
Daha doğrusu biz
o güzel
isimlerln
tecelli
ve
bereketiyle
hayatta ve ayaktayız.
Bizler
ruhumuzla
mana aleminde
yüzerken,
anne
rahminde
şekil
alırken,
doğarken,
büyürken,
bir
ömür
bu
alemde yaşarken,
ölürken
ve
öldükten
sonra
yeni hayatla
tanışırken hep ilahı
isimlerin
tecellilerine
mahal
ve
mazhar oluyoruz.
Bize
düşen,
üzerimizde
ve gözümüzün
önünde cereyan eden şeyleri bir nebze düşünmek ve bir
gerçeği
farketmektir.
O
gerçek
şudur:
Alemde
yüce Allah'tan
başka kendisine
ibadet
edilecek,
boyun
eğilecek,
el
açılıp
bir
şey
istenecek
başka bir ilah yoktur.
Her
gün
görüp durduğumuz şu canlılar
ve
canlılık,
yüce
Yaratıcımız'ın
"Hay"
sıfatının
tecellisidir.
Bunu
gören
ve
farkeden
uyanık kalpli bir
mümin,
"Ya
Hay"
der,
yüce
Allah'ı
zikreder.
Aslında
nefes alan her canlı,
ta
ciğerinden
gelen
bir
sesle ister istemez "hu
hu"
der,
O'nu
zikreder.
Yeryüzündeki
ince
düzeni,
gök
yüzündeki
büyük
intizamı
ve
kainatın
ayakta
duruşunu
gören
uyanık
kalpli
bir mümin,
"Ya
Kayyum"
der,
yeri
ve
gökleri kudretiyle ayakta
tutan
yüce
Allah'ı
zikreder.
Varlıklardaki
değişik
suret,
şekil,
çeşit
ve
renkleri
gören
uyanık kalpH
bir mümin,
"Ya
Musavvir"
der,
her bir
canlıya
ayrı
bir
renk,
şekil
ve suret veren
yüce
Allah'ı
zikreder.
Dört
mevsim,
her
gün dağıtılan
sayısız rızıkları,
yaratılan
yiyecek,
içecek,
giyecek
ve hayat
sebeplerini
seyreden
uyanık
kalpli
bir
mümin,
"Ya
Rahman",
"Ya
Rezzak"
der,
bütün
canlılara
rızıklarını
gönderen yüce Allah'ı
zikreder.
Kalbinde
azıcık
iman,
vicdanında
birazcık
insaf
bulunan
her
insan
bunca
nimetlerin
başında,
içinde
veya sonunda muhakkak bir çeşit
fikir ve
zikirle
nimeti
yaratanı
hatırlamalı;
O'nun
adını
zikretmeli,
O'na
bir
derece hamd ve şükür
yapmalıdır.
Esma-i Hüsna ile ilgili
Bazı Edepler
Allah
lafzı,
yüce
Yaratıcımız'ın
özel adıdır.
Sahih olan görüşe
göre hiçbir
kelimeden
türememiştir.
Başka hiçbir
varlığa
isim
olarak
verilmemiştir,
verilemez
de.
"Allah"
ism-i
şerifi,
diğer
bütün
isimleri
içinde
toplar;
hepsinin
manasını
ihtiva
eder.
"Allah"
ism-i
şerifini
zikreden
bir
'mse,
bütün
esma-i
hüsnayı
zikretmiş gibi olur.
"Allah"
ism-i
şerifinin
dışındaki
isimler,
kullar
için
de kullanılabilir.
Ancak
ismin
önüne
(kulu)
manasına
gelen "abdü"
kemesini
eklemek lazımdır.
Mesela
Kadlr
yerine
Abdülkadir
isi
verilmelidir.
Mana:
Kadir
olan
Allah'ın
kulu
olur.
Aynı
şekile
Kerım
yerine
Abdülkerim,
Samed
yerine Abdüsssamed,
affar
yerine
Abdülgaffar
isimleri
verilirse,
hem
mana
vakıaya
uyar,
hem
de kullanımda
sıkıntı ortadan
kalkar.
Esma-i hüsnadan bazı
isimler
kullar
için
doğrudan
kullanıldığında
anasını
kula göre düşünürüz.
Mesela Allah Teala Kur'an-ı
akim'de
kendisini
"el-Mümin"
olarak
vasıflandırmış,
Peygamber'ine
tabi
olanlara
da "Mümin"
ismini
vermiştir.
Lafızlar aynıdır,
fakat
manalar farklıdır,
Esma-i
hüsnadan
bir
isim
zikredilince,
peşinden
"celle
celalühü
ve çelle şanuhü",
yani
"azameti
ve şanı yüce olsun"
anasındaki
hürmet
ve
saygı ifadesi
eklenmelidir.
Allah ism-i
şerifinden
sonra
"Teala"
demek
yeterlidir.
Celle
celalühü
ifaesi
de
söylenebilir.
Esma-i
hüsnayı çerçeve
yaptırıp duvara asmakla yetinmemeliyiz.
Bizden
istenen,
onu
ezberleyerek veya yazılı
metinden okuyarak yüce Rabbimiz'j
zikretmektir. Ehlinin tavsiyesi ile, esma-i hüsna zikredilerek maddi
manevi
birçok
hastalık tedavi edilebilir. Bunun için
ihlas,
edep
ve helal lokma şarttır.
Esma-i
hüsnayı günlük vird
olarak okumak isteyenler bunu kendi tercihleriyle değil,
ehli
olan bir alimin
tavsiye ettiği usulde yapmaları daha uygundur. Bir ilaç,
zamanında
ve usulünde alınmaz ise, çoğu defa hastanın hastalığını artırı.r
|
Allah |
Allah
: O'nun zat ve özel ismidir. Diğer
isimler fiilleri, sıfatları ve tecellileri ile ilgilidir.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"İsimlerin en güzeli
Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin." (Araf,180)
Kur'an'daki Esma'ül
Hüsna'dan ilk inen
isimdir. Çünkü ilk inen
ayet besmeledir. Allah'ın doksan dokuz isminin en büyüğüdür.
Hz. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor:
Resulullah
(sav) buyurdular ki: "Allah'ın doksan
dokuz ismi vardır. Kim ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki
sever."
Esmâ'ül
Hüsna'nın
bütün anlamını içinde
toplar. Yüce Yaratıcı'nın
diğer bütün isimlerini kapsar. Bu yüzden el-Esmau'l-hüsna olarak
bilinen bütün isim ve sıfatlar bu ada yandırılır. Bu nedenle
"Rahman, Rahim, Aziz, Gaffar, Kahir Allah'ın adlarındandır deriz. " Ama
Allah, Rahman'ın adlarındandır" demeyiz.
Allah isimi
Kur'an'da 2697 yerde geçmektedir.
Allah'ın güzel
isimleri
vardır. En güzel isimler
O'nundur. Gerçi Allah zatında birdir ve zatının ismi
Allah'dır. Fakat sayı olan bir gibi eşi ve benzeri bulunabilecek
şekilde bir birlikle değil, eşi ve benzeri bulunmayan üstün bir
birlikle birdir. Zatında yalnızca vahid değil, birdir:
İlâhî hitapta yer alan "Biz, şehadet ettik, yarattık." gibi çoğul
kiplerindeki azamet ve ihtişam, işte ilâhî sıfat ve isimlerin bir araya
gelmesinden doğan azamet ve yüceliği dile getirir ki, Allah yüce ismi,
bütün bu sıfat ve isimlerin hepsini içine alan bir yüce isimdir. Allah
ismi, Allah'ın kendisi gibi, eşi ve benzeri olmayan bir isimdir. Sıfat
ve isimlerin çokluğu, zatın çokluğunu gerektirmeyeceğinden o isim ve
sıfatların her biri Allah'ın eşsiz özelliklerinden birine delalet eder.
Âdem'e öğretilen de isimlerin en güzelleridir.En güzel
isimler Allah'a mahsustur. Öyleyse ey müminler, O'na o isimlerle dua
ediniz, O'nu onlarla çağırınız veya O'nu bu güzel isimlerle adlandırıp
anınız. (10)
Tenbih
: Kul, Allah'a
bütün
kalbiyle bağlanmalıdır. Gözü O'ndan başkasını görmemeli, O'ndan
başkasına iltifat eylememeli, O'ndan başka hiç kimseden bir dilekte
bulunmamalı, O'ndan başkasından korkmamalıdır.
İhlasla
"Yâ Allah"
diye bir müslüman bu isme
devam etse, duası kabul olunur. Şeytanın şerrinden emin olur. Mutluluğa
erişir. Duası kabul olur. Rızkı genişler ve Allah'ın izniyle şifa
bulur.
|
Rahman |
Rahman
: Esirgeyen, bütün canlılara nimet veren
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
Senden önce
gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Biz,
Rahmanın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldıkmı?" (Zuhruf,
45)
Bu sıfat
dünyada hem müminlere ve hem de kafirlere şamildir. Çünkü Allah dünyada
mümine ve kafire rızık veriyor, hiç birisini ayırt etmiyor.
Rızıkları,
ihtiyaçları ve her türlü iyilikleri ihsan husunda rahmetini
mahlukatından
hiç esirgemeyen anlamında olan Rahman, Rahim isminden daha geniş
kapsamlı
bir mana ifade eder.
Rahmân,
Yüce
Allah'ın hem ismi hem de sıfatıdır. Bu isim, Allah lafzına bağlı olarak
zikredildiğinde sıfat anlamındadır. Ancak Kur'an'da bu şekilde
değil, özel isim olarak kullanılmıştır. Bu isim sadece Allah'a has özel
isimlerden olduğu için daha çok bir isme bağlı olarak değil; yalnız
zikredilmesi hoş karşılanmıştır. Rahman'ın bu şekilde kullanılması
O'nun Rahman sıfatına ters gelmez. Çünkü Allah ismi de uluhiyet
sıfatına delalet ettiği halde hiç bir zaman başka sına ait bir sıfat
olarak zikredilmemiştir.
Kur'an'ın
ilk
ayeti olan Besmeledeki Rahman ve
Rahim
sıfatları arasındaki fark, Allah teala, Dünyanın Rahmanı ve Ahiretin
Rahimidir
cümlesinde veciz bir şekilde dile getirilmektedir. Rahman vasfı gereği
Cenab-ı Hakk, dünyada bütün canlılara, mümin-kafir ayırımı yapmaksızın
bütün insanlara, şefkat ve merhametle davranmayı kendi nefsine farz
kılmıştır.
Yüce
Allah bir
kudsi hadiste şöyle buyurur: "Rahmetim
gadabımı geçmiştir."
Tenbih
: Kul, önce
Allah'ın
gafil kullarına merhamet edip onları olanca
güçleriyle onları Allah yoluna vaaz ve nasihat etmek suretiyle
çevirmeye çalışmalıdırlar. Bu konuda şiddet yolundan ziyade yumuşaklık
ve şefkat
yollarını tercih etmelidir. Asilere de merhamet gözü ile bakmalı,
eziyet
ve zulüm nazarı ile bakmamalıdır.
Müminin başlıca gayesi, insanlardan
ortaya çıkan her mâsiyet sanki kendi
nefsinden
ortaya çıkıyormuş gibi, o masiyeti onlardan bertaraf etmeye olanca
gücüyle çalışmalı ve bu suretle onları Allah'ın gazabına uğramaktan
kurtarmak olmalıdır.
İhlasla
"Yâ Rahman" diye bir müslüman
bu isme
devam etse, kalbi yumuşar, zalimlerden emin olur, maddi ve manevi
nimetlere nâil olur.
|
Rahim |
Rahim
: Bağışlayıcı ve merhamet edici
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"O
Rahmân'dır ve Rahim'dir" (Fatiha,
3)
"O,
öyle
Allah'tır ki, O'ndan başka tanrı yoktur.
Görülmeyeni ve
görüleni
bilendir. O, esirgeyendir, bağışlayandır." (Haşr,
22)
Cennette
bize cemalini Rahim sıfatının tecellisi ile gösterecektir. Bu
muazzam isminden ve onun tecellisinden iman etmeyen ve imandan mahrum
olarak bu dünyadan göçenler istifa edemiyeceklerdir. Besmelede ve
Fatiha'da her zaman bu isimler sayesinde Cenab-ı Hak'tan rahmet ve
merhamet istemekteyiz.
Kur'an-ı
Kerim'in
115
ayetinde büyük çoğunluğu çok bağışlayıcı anlamına gelen "gafur" sıfatı
ile birlikte olmak üzere "rahim" sıfatı kullanılmıştır. Bu da Cenab-ı
Hakk'ın
ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğunu gösterir. Dört ayettede
"erhamü'r-rahimin
(merhametlilerin en merhametlisi)" tamlaması kullanılmıştır.
Tenbih : Kul gücü
yettiği kadar muhtaç durumda olan kimselerin ihtiyacını karşılamalı,
yanında ve memleketinde ihtiyacını karşılamadığı hiç bir fakir
bırakmamalı. Muhtaçların ihtiyaçlarını ya para ile ya da nüfuzu ile
veyahut hayra delâlet etmekle, daha olmazsa zengin ve söz sahibi olan
kişilere başvurmak suretiyle karşılamalıdır. Bu saydıklarımızdan aciz
olursa,
o zaman ona hayırlı dualar yapmak suretiyle onun hüzün ve kederini
paylaşmalıdır.
Her kimse
bu ismi "Yâ
Râhim"
her farz namazdan sonra yüz kere okursa gaflet ve unutkanlıktan, gönül
pekliğinden emin olur. Yine demişlerki, bir kimse sabah namazından
sonra Rahim ismini yüz kere okursa bütün yaratılanlar o kimseye
merhamet eder.
|
Melik |
Melik
: Herşeyin hakimi, bütün
kâinatın hükümdarı.
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"Hak melik olan Allah pek Yücedir, O'ndan
başka İlah
yoktur; Kerim
olan Arş'ın Rabbidir." (Mü'minûn,
116)
Melik ismi, gerçek
anlamda her yönüyle yalnız
Allah içindir. Bu
sıfat, Allah'ın diğer bütün kemâl sıfatlarının var olmasını zorunlu
kılar.
Melik
ya da malik olma, malik olunan şey üzerinde istenildiği biçimde
tasarrufta
bulunmayı gerektirir.
Bütün kainat
Allah'ın mülküdür ve Allah mülkünde
dilediği gibi tasarruf sahibidir.
İnsan
yeryüzünde
halife olduğu
için, kendisine yeryüzü mülkü üzerinde izafi bir meliklik yetkisi
tanınmıştır.
Herkesin
belli bir tasarruf sahası vardır. Fakat bu
tasarruf, hiç bir zaman mutlak değil, sınırlı ve Allah'ın tanıdığı
alanda
sadece bir emanettir.
Allah Teâlâ
için insanların meliki
denirken, O'nun insanlar üzerinde mutlak tasarruf sahibi olduğu
anlatılmak istenir. Fakat şirk koşan insanlar, Allah'ın melikliğini
yeryüzünde ve dolayısıyla insanlar üzerinde tasarruf sahibi olmak ve
yeryüzündeki servetleri, yani mülkü diledikleri gibi kullanmak için
gasbetmeğe çalışırlar.
Tenbih
: Kulun
mutlak melik
olması hiç düşünelemez. Çünkü onun her şeyden müstağni
olduğu söylenemez.
Allah'tan başkasına ihtiyacı olmasa bile, mutlaka daima Allah'a
muhtaçtır.
Kullardan
gerçek Melik o kişidir ki; Allah'tan başka kimsesi
olmaz.
Allah'tan gayri her şeyden alakasını keser, bununla beraber asker ve
halkının kendisine itaat ettiği boyun eğdiği ülkeye sahip olur. Nasıl
mı? Şöyle: Çünkü onun öz ülkesi kalbi ve kalıbıdır. Askerleri
ise, gazabı, şehveti, hava hevesidir. Halkı ise: dili, gözleri elleri
ve sair azalarıdır. O, bütün bunlara hakim olup da kendisine boyun
eğdirirse, işte kendi iç dünyasında sultanlık derecesine yükselmiş
demektir. Bir de buna insanlara karşı olan ihtiyaçsızlığı hususu da
eklenirse işte yeryüzünün sultanı olmuş demektir.
"Yâ Mâlik" Bir kimse sabah
namazından sonra bunu okumaya devam ederse o kimse
dünyalık ve ahiretlik olarak riyasetten emin olur. Halkın gözünde
hürmetli ve heybetli olur.
Hz.Hızır
aleyhisselamdan
nakledildiğine göre bir kimse bir
hastanın hatırını sormaya gittiğinde şifa niyetine
112 kere "Allahümme
ente'l-melikü'l-hakku'llezi lâ
ilâhe illâ ente yâ Allah ve Selâmü ya Kâfi"
3 kere de "Yâ Şifae'l Kulûb"
dese o hastanın
hastalığı Allah'ın izniyle sıhhate dönüşür.
|
Kuddus |
Kuddus
: Her
türlü eksiklikten münezzeh, pek temiz.
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"Göklerde
ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddüs; Aziz;
Hakim olan Allah'ı tesbih eder."
(Cuma,1
)
"O
Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir;
Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır;
Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk kostuklarından çok yücedir." (Haşr,
23)
O, zatına
yakışmayan her şeyden münezzeh, bütün
vasıflarda en mükemmel, tahdid ve tasvire sığmayan, öğülmeye layık
kemal, fazilet ve güzellik sıfatları kendinde olandır.
Kuddus ismi çok temiz ve çok pak manasına
geliyor. O'nda hiç bir noksanlık bulmak mümkün değildir. Kullar hata
yapma sıfatına haizdir. Fakat Mevla ise hata yapmaktan münezzehtir.
Çirkin şeylerden uzaktır ve insanlarda beliren bütün beşeri sıfatlardan
münezzehtir.
Allah'ın son
derece aciz olarak yarattığı
insanlar hata yapar,
unutur, yanılır, gaflete düşerler. Aynı zamanda hem bedeni, hem ruhi
yönden son derece eksiklik ve acz içindedirler. Ömürleri boyunca
bedenlerine bakmak, yaşayabilmek için ona sürekli ihtimam göstermek
zorundadırlar. Bedenlerini biraz fazla çalıştırsalar, birkaç gün
uykusuz, bir gün susuz bıraksalar son derece aciz bir duruma düşmüş
olurlar. Ancak herşeyin Yaratıcısı ve 'en güzel isimlerin sahibi' olan
Allah elbette tüm eksikliklerden münezzehtir. Allah'ın sonsuz gücü,
Yüceliği, aklı ve sınırsız ilmi Kuran'da insanlara bildirilmiştir. Bir
ayette Allah şöyle buyurmaktadır:
Allah...
O'ndan başka ilah
yoktur. Diridir,
kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi
O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O,
önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının
dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun
kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması
O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara,
255)
Müslüman daima Allah'ı
yüceltmeli ve O'nu her türlü noksanlıktan tenzih etmelidir. Sonra da
bütün haramlardan, mekruhlardan, şüpheli şeylerden ve yararsız
mubahlardan kendisini arındırıp temizlemeli ve Mevla'sına ibadet
etmekle meşgul olmalıdır. Kendisi için yararlı
olan ilimleri öğrenmeye ve güzel ahlaki davranışlar kazanmaya
çalışmalıdır. Beden ve ruhu arındırmanın yolu, Allah'ı tanımak ve
yararlı ilimler öğrenip onunla amel etmektir.
Bir kimse bu ismi her gün 100 kere
okusa o kimsenin gönlü kederlerden arınmış ve paklanmış olur.
|
Selam |
Selam
: Kullarına rahmet ve bereket ihsan eden, onları emin kılan
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"O
Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir;
Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir;
Cebbar'dır;
Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir."
(Haşr,23)
Selâmette
olan, selâmette kılan. 'Selâm' kelimesi Kur'anı Kerimde 33 defa geçer
ama bunlardan yalnız bir
tanesi (Haşr, 23) Allah'ın ismi olarak geçmektedir.
Resulullah
buyuruyor:
"Ey
Allah'ım! Sen Selam'sın;
Selâm yalnız
sendedir. Ey ikram ve celâl sahibi olan! Sen ne yücesin."
Selâm ismi, Yüce Allah'ın kemalatının tümünün
isbatını ve noksan
sıfatların tümünün O'ndan uzaklaştırmayı içermektedir. Bunun manası
şöyledir: "Subhânallahi ve'l-Hamdu lillah." Bu tesbih, yüce
Allah'ın Ulûhiyyette ve tazimde tek olduğunu kapsamaktadır. Ve
aynı şekilde "Lâ ilahe illalahu vallahu ekber" de Ulûhiyyette ve
tazimde tek olduğunu kapsamaktadır. (3)
Her doğan
ölüyor, her yeşeren
kuruyor, her yapılan yıkılıyor. Yaratılanların en değerlisi insan
doğuyor,
büyüyor, ihtiyarlıyor, hastalanıyor, acıkıyor, uyuyor ve ölüyor.
'Selâm'
olan Rabbimiz bütün bunlardan salimdir. İslâm dinini indirerek selâmet
yurdu olan Cennete davet eden, bu dünyada gönüller arasına köprü olan
selâmı,
nezaket kurallarını öğreten Rabbimiz Mü'minleri Cehennem azabından
selâmette
kılandır.
Allah'ın Selam sıfatı aynı zamanda cennete
kabul
ettiği
kullarına selam vermesi anlamına da gelir. Cenab-ı Hak:
"Çok
esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü
"Selam" (vardır)" (Yasin,58)
İşte
onlar,
sabretmelerine karşılık
(cennetin en
gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve
selamla karşılanırlar. (Furkan,75)
şeklinde buyurarak
cennete giren
insanlara sözlü olarak selam vereceğini bildirir. Kuşkusuz Allah'ın
selamı müminler için olabilecek en büyük müjdedir.
"Yâ Selâm" Her kim bu ismi 161 kere hasta üzerine okusa o
hasta sihhat bulur.
|
Mümin |
Mü'min
: Gönüllere iman veren, kendisine güvenenlere emniyet sağlayan ve
ferahlık bahşeden
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"O
Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Meliktir; Kuddûstur; Selam'ır;
Mü'mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir. Allah,
(müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir." (Haşr,23)
Bunun kısaca manası inanan demektir. Fakat bu
mana biz kullar içindir. Allah için olan mana yukarıdaki manadır. Mümin
ismi kulun en seçkin ve en şümullu ismidir. Cenab-ı Hak kulunu o kadar
seviyor ki, kendine mahsus olan özel ismi kuluna vermiştir. Tam
anlamıyla müminlik sıfatlarını taşıyan insan için dünyada ve ahirette
sıkıntı yoktur. Sırat köprüsünden geçerken, cehennem seslenerek: "Geç
ey mümin, zira senin nurun benim narımı söndürüyor." diyecek. Müminin
derecesi bu kadar yüksek olacaktır.
Allah,
kıyamet günü azap gören mü'minleri cehennemden
çıkardıktan sonra onlara derki:
"Mü'min
benim, sizler de
mü'minlersiniz"
Allah,
sözünün doğru olduğunu ispatlayandır, mü'min
kullarını imanlarında yanıltmayan, onları doğru yola çıkarandır,
kullarına
va'dinde sâdık olandır, insan
kalbini şüphe ve
tereddütlerden kurtararak imana kavuşturan, kalplere iman bağışlayan;
yaratıkların zulümden, muminleri azaptan emin kılan; onların
şahitliklerini
kabul ve tasdik eden; taahüdlerini mutlaka yerine getirendir.
İhlasla
"Yâ Mü'min" diye bir müslüman
bu isme devam etse, küfürden, şirkten, yalandan, insan ve cin şerrinden
emin
olur. Her türlü hastalıktan kurtulur.
|
Müheymin |
Müheymin
: Gözetici ve koruyucu
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"O Allah ki,
O'ndan başka İlah yoktur. Meliktir; Kuddûstur; Selamdır; Mü'mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir.
Allah,
(müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir." (Haşr,23)
Görüp
gözeten, her şeye şahid olan koruyan ve bekçilik
eden de
O'dur.
Müheymin
kelimesinin aslı
"Müeymin"dir.
Kolaylık için kelimedeki hemze harfi "ha" harfine dönüştürülmüştür.
Arap dilinde bu tür dönüşümler vardır.
Müheymin, doğrulayıcı, tasdik
edici ve güvenilir anlamındadır. Kur'an,
kendisinden önceki kitapları doğrulayan bir kitaptır.
Tüm evrenin
kusursuz bir düzen içerisinde var
olmasını sağlayan
fizik yasaları, onları meydana getiren Allah'ın, kulları üzerindeki
İlahi korumasına da en güzel delilleri oluştururlar.
İnsanların
çoğunluğunun doğal
karşıladığı pek çok
özellik asıl olarak Allah'ın kullarına olan merhametine ve İlahi
korumasına işaret eder. Çünkü düzeni ve birliği sağlayan yüzlerce fizik
yasasının şu an oldukları şekilleriyle var olmaları için hiçbir
zorlayıcı neden yoktur. Allah koruyucuların en hayırlısıdır.
"El
Müheymin" Her kim
bunu yazıp üzerinde bulundurursa bütn malı ve rızkı Hak tealanın
hıfzında ve emanında olur. Yine demişleerdir ki, bir kimse gusül
eyleyip bu ismi 100 kere okusa
o kimsenin dışı parlak ve nurlu olur.
|
Aziz |
Aziz : İzzet,
azamet sahibi; her işte galip.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"..O,
üstün ve güçlü olandir, hüküm ve hikmet
sahibidir." (İbrahim,4)
Kur'an-ı
Kerim'de doksanbir yerde geçmektedir. Fakat
hiç bir yerde tek başına zikredilmemiş; daima Esma-i Hüsna'dan
diğer bir
isimle beraber varid olmuştur.
Allah'ın
'Aziz' sıfatı, O'nun hiçbir zaman mağlup
edilemeyeceğini, her zaman galip olanın Kendisi olduğunu ifade eder.
Allah
kainatta mutlak kuvvet sahibidir ve O'ndan üstün hiçbir güç yoktur.
O hiç bir şekilde ve surette asla yenilgiye uğramayan, her şeye gücü
yetendir.
O, haksızlık yapılamayacak kadar güçlüdür.
O en üstündür, en yücedir, şeref ve izzet sahibidir.
Gayet izzetli, onurlu ve şanlıdır. Hiçbir şekilde mağlup edilmez, her
işinde
gâlibdir. Yahut eşi benzeri yoktur ve gayet yüksektir. Yani, "Hiçbir
şey
O'nun dengi olmamıştır." (İhlâs,4) âyetinde ifade edildiği
gibidir. Bununla beraber alçaklığı,
ahlâksızlığı, küfür, zulüm, fesad, isyan ve küfran gibi fenalıkları
sevmez.
O'nun
gücünü bilmek, O'nu hatırdan çıkartmamak, günahlardan
uzaklaşmayı,
yararlı işlerle meşgul olmayı sağlar. Mutlak Hâkimin Allah'tır. Sevk ve
idare
O'nun elindedir. O'nun koruma ve himayesi olmadan korunulamaz. O'nun
yardımı
olmadan başarılı olunamaz. Acizliğini samimiyetle kabul etmek, Allah'ın
izzetini müşahede etmeyi sağlar.
"Yâ
Âzizü" Her kim bu ismi kırk gün sabah namazından
sonra 40 kere okursa Cenab-ı Hak hazretleri onu hiç kimseye
muhtaç
eylemez.
|
Cebbar |
Cebbar
: Dilediğini cebir yoluyla yapan, kayıtsız
şartsız herkese cebredecek güçte olan, hiç kimse tarafından kendisine
cebir olunamayan
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"O Allah ki, O'ndan
başka
İlah yoktur. Meliktir;
Kuddûstur; Selam'dır;
Mü'mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır;
Mütekebbirdir. Allah,
(müşriklerin) şirk
koştuklarından çok
Yücedir."
(Haşr,
23)
Hüküm sahibi
Allah'tır. O ne derse olur, muradı yerine gelir. Bir hadis-i kudsisinde
""Ey kulum, sen
murad edersin ben de ederim, Fakat senin muradın olmaz, benim muradım
olur." buyurmuştur.
Allah
Teâlâ
birçok fiilde insana irade
vermiş ve hür yaratmış olmakla beraber bütün isteklerini yerine
getirmeye mecbur değildir. Dilerse, dilediği anda iradelerini yok eder.
Nitekim bir hadiste "Allah Teâlâ kaza ve kaderini yerine getirmeyi
istediği vakit, akıl sahiplerinin akıllarını gideriverir ki, kaza ve
kaderi onlarda yerine gelsin. Emri yerine gelince de akıllarını onlara
geri verir. Böylece de pişmanlık başlar." buyurulmuştur. Dilerse
onların akıl ve iradelerini yok etmemekle beraber isteklerinin aksine
kendi hüküm ve iradesini zorla üzerlerinde icra eder. Nitekim Allah'tan
korkmayan, emirlerine karşı gelmek isteyen âsiler, azaba ve cezaya
yanaşmak istemedikleri halde, vakti gelince cezalarını çekmeye mecbur
olurlar. Hâsılı Allah Teâlâ'nın mutlak iradesi altında mağlub ve mecbur
olmayacak hiçbir şey tasavvur olunamaz.
Ey Cebbar olan
Allah'ım! Seni
tanıyan birinin, herhangi bir iş
için başkasından yardım dilemesine şaşarım. Seni tanıyan birinin,
senden
başka birisine yönelmesine şaşarım.
İhlasla
"Yâ Cebbar diye bir müslüman bu
isme
devam etse, herkes tarafından sevilir, insan ve şeytanın şerrinden emin
olur.
|
Mütekebbir |
Mütekebbir
: En
büyük ve en yüce olan, büyüklüğünü,
ululuğunu her an ve her yerde gösteren
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Meliktir;
Kuddûstur; Selam'ır; Mü'mindir;
Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir. Allah, (müşriklerin)
şirk
koştuklarından çok Yücedir."
(Haşr, 23)
Kudsi
bir hadiste Allah şöyle buyurmuştur: "Büyüklük
ridam (dış elbise), yücelik
ise izarımdır (iç elbise). Bu ikisinden biri üzerinde benimle çekişeni
ateşe
atarım." Bu durum büyüklük ve yüceliğin Allah'ın kemal
sıfatlarından
olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer varlıkların bu sıfatlara sahip
olduklarını
iddia etmeleri gerçek dışıdır. Böyle bir iddia onların
eksikliğini ve
haddi aştıklarını gösterir.
Müslüman,
sevap elde etmek ve cezadan
kurtulmak için değil, sadece Hak için hakka ibadet etmelidir. Aksi
halde
yaradılmış olan bir şeyi amaç edinmiş ve buna ulaşmak için hakkı aracı
yapmış olur.
Oysa Hak ve doğru olan bu değildir. Hiçbir karşılık beklemeden yalnız
Hak için
Hakka ibadet etmek, bütün durumlarda Allah'ı yüceltmeyi, büyüklüğüne
içtenlikle
saygı duymayı, adi ve alçak olan bütün şeylerden uzak durmayı
gerektirir.
"Yâ
Mütekebbir" Bir kimse hanımıyla
beraber olmadan önce 10 kere bu ismi okusa ve ondan sonra
onunla
beraber olsa ona Hak teala hazretleri salih bir zürriyet verir.
|
Hâlik |
Hâlik : Yaratıcı
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Ey
insanlar, Allah'ın üzerinizdeki nimetini
anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında bir başka
Yaratıcı
var mı? O'ndan başka İlah yoktur. Öyleyse nasıl olur da
çevriliyorsunuz?" (Fatır,
3)
İşte
Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin
Yaratıcısı'dır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir
vekildir."
(En'am 102)
Allahu Teâlâ her şeyin Halikidir ve bu O'nun subuti sıfatlarındandır.
O'ndan
başkası için bu sıfat kullanılamaz. Yaratma, örneksiz var etmektir.
Allah Teâla
yaratan, O'nun dışında her şey yaratılandır. Her şey O'nun emrinde ve
hizmetindedir. O'ndan başka bir yaratıcı yoktur. Bütün her şey, gökler,
yer,
ikisi arasında ve içinde bulunanlar, bunların hareketleri, kımıltıları,
rızıkları, ecelleri, sözleri, ve fiilleri yaratılmıştır. Bunların tek
yaratıcısı Hz.Allah'tır.Bütün varlıklar sonradan yaratılmış ve yoktan
var
edilmiştir. Her şey O'nddan başladı ve yine O'nda son bulacaktır.
Kulun bu isimde hiç bir rolü yoktur. Kullara bu isim verilmez ve onlara
yaratıcı denilmez ancak çok uzak bir ihtimalle mecazi anlamda
denilebilir.
Çünkü yaratmak ve icad etmek, ilmin gerektirdiği şekilde gücü
kullanmaktır.
Allah, kula ilim ve kudret vermiştir. İnsan çalışması sayesinde, bazı
şeyleri
icad edebilecek dereceye yükselirse, o şeylerin mucidi sayılır. (4)
Allah'ın gücünün benzersizliği ve herşeyi hakimiyeti altında tuttuğu
ayetlerde
şöyle haber verilir:
Gökleri
ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır.
O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? O'nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O,
herşeyi
yaratmıştır. O, herşeyi bilendir. (Enam,
101)
De ki:
"Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki:
"Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile
yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi
(tanrılar)
edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi)
eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa
Allah'a,
O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma,
kendilerince
birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, herşeyin yaratıcısıdır ve O,
tektir,
kahredici olandır." (Rad,
16)
Kendi
derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde
şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah,
bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz."
(Fussileti, 21 )
"Yâ
Hâlik" Bir kimse bu ismi gece
okusa Hak sübhanehu ve teala hazretleri bir melek yaratır. bu melek de
kıyamet
gününe kadar ibadet eder ve sevabı o kimsenin olur. (8) Çocuğu olmayan
bir
kadın, yedi gün oruç tutup iftar vaktinde "Yâ Musavvir, Ya Bari, Ya
Hâlik" isimlerini su üzerine 21 kere okuyup üfürse ve o
sudan
iftar eylese Cenab-ı hak bu isimlerin hürmetine makbul bir çocuk ihsan
eder."
|
Bâri |
Bâri
: Her
şeyi düzenli bir şekilde yaratan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O Allah ki,
Yaratan'dır, kusursuzca
var
edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur.
Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz,
Hakimdir."
(Haşr,
24 )
Bâri'dir.
Yani öyle temiz yaratıcı ki yarattıklarını temiz ve sağlam bir nizam
üzere seçip düzenleyerek ve tamamlayarak birbirinden farklı
özelliklerle yaratır.
Cenab-ı Hak ne yaratmışsa düzenli bir şekilde
yaratmıştır. Dikkat edilecek olursa yaratılan her eşya ve insanın diğer
mahluklarlarla bir ilgi ve bir bağlantısı bulunuyor.
Kulun bu isimde hiç bir rolü yoktur. Kullara bu
isim verilmez ve onlara yaratıcı denilmez ancak çok uzak bir ihtimalle
mecazi anlamda denilebilir. Çünkü yaratmak ve icad etmek, ilmin
gerektirdiği şekilde gücü kullanmaktır. Allah, kula ilim ve kudret
vermiştir. İnsan çalışması sayesinde, bazı şeyleri icad edebilecek
dereceye yükselirse, o şeylerin mucidi sayılır.
Allah'ın
yaratıcı
olduğunu kabul etmek, O'nun aynı zamanda Bâri olduğunu da kabul
etmektir. Allah'ın yaratıcı ve Bâri olduğunu kabul eden, kendisinini
daima bir halden bir hale geçtiğini ve sonuçta bu varlığının
mutlaka son bulacağına inanır. Bu inanç ona, Allah'a tam bir
teslimiyetle teslim olmasını sağlar. Olayların gerçek
yaratıcısının Allah olduğunu bilen kimse, meydana gelen olaylardan
derinden etkilenmez, kalbini derin üzüntüler sarmaz, sırlarının
bilinmesinden korkmaz. O'nun yasaklarından şiddetle kaçınır ve daima
O'na sığınarak korunur.Bu ismi bilen,
her şeyin Allah elinde olduğunu ve O'nun emriyle gerçekleştiini bilir.
O'ndan başka yaratıcının olmadığını anlar. O'nun bütün emir ve
yasaklarını samimiyetle uygular.
Çocuğu
olmayan
bir kadın, yedi gün oruç tutup iftar vaktinde "Yâ
Musavvir, Ya Bari, Ya Hâlik" isimlerini
su üzerine
21 kere okuyup üfürse ve o
sudan
iftar eylese Cenab-ı hak bu isimlerin hürmetine makbul bir çocuk ihsan
eder."
|
Musavvir |
Musavvir
: Tasvir
eden, herşeye şekil ve suret veren
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"O Allah ki,
Yaratan'dır, kusursuzca
var
edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde
ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz,
Hakimdir."
(Haşr,
24)
Dünya üstünde yüz binlerce farklı türde canlı
yaşar.
Bu türlerin
hepsi birbirlerinden tamamen farklı görünüşlere ve olağanüstü
özelliklere sahiptir.
Mesela bir
kelebeğin
kanatlarındaki kusursuz simetriyi ele
alalım. Her bir kanadın üstü türlü şekiller ve etkileyici renklerle
bezenmiştir. Bu şekiller ve renkler ne kadar karışık olurlarsa
olsunlar, kanatlardaki benzersiz simetri asla bozulmaz. Öyle ki bütün
kelebekler, bir ressamın fırçasından çıkmış gibi, göz zevkine hitap
eden bir güzellik oluştururlar. Bu güzellikte tecelli eden aklın bir
kaynağı olduğu açıktır. Zira basitçe çizilmiş bir resmin dahi bir
ressamı vardır ve resmin kendi başına ortaya çıkması mümkün değildir. O
halde kimse, böylesine kusursuz yaratılmış ve bir sanat eseri kadar
estetik olan böyle bir canlı için tesadüfen var olmuş diyemez. Bunların
tümünü yaratan, tasarlayan, meydana getiren, bütün kainatın Rabbi olan
Allah'tır.
İnsanı
yaratan,
bedeninin dışındaki ve içindeki tüm sistemleri
son derece mükemmel bir şekilde tasarlayan Allah, bu kompleks yapıdaki
her noktada üstün yaratmasını ve izzetini göstermektedir. Örneğin insan
bedeninin çatısını oluşturan iskelet başlıbaşına bir mühendislik
harikasıdır. Vücudun yapısal destek sistemidir ve beyin, kalp, akciğer
gibi hayati organların korunmasını sağlar, iç organlara destek olur.
İnsan vücuduna, hiçbir yapay makina tarafından taklit edilemeyen üstün
bir hareket kabiliyeti verir. Dahası kemik dokusu çoğu kimsenin
zannettiği gibi cansız değildir. Vücudun ihtiyacına göre kalsiyum,
fosfat vb. mineralleri depo eder veya daha önceden depo ettiklerini
vücuda verir. Bütün bunların yanı sıra kırmızı kan hücrelerinin üretimi
de kemikler tarafından yapılır. Ve bu bahsedilen çok fonksiyonlu
sistem, insan bedenindeki onlarca mükemmel sistemden yalnızca bir
tanesidir.
İşte
bunların
hepsini eşsiz bir dizayn ile
yaratmış olan ve hala
yaratmaya devam eden Allah kudretinin tecellilerini bizlere sürekli
göstermektedir.
Musavvir,
bir şeyi dilediği zaman ona sadece:
"ol" der, o da istediği şekil ve biçimde oluverir. "Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır:
"Dilediği bir surette seni tertip etti."
(Infitar,
8)
Bu
yüzden musavvir, yaratmak istediğini istediği şekil ve biçim üzere
yaratandır.
Musavvir,
organları birbiriyle uyumlu halde yaratan ve onlara dilediği biçimi
veren anlamına da gelir. Allah, insanı en güzel bir şekilde yarattığını
bize
şöyle haber verir:
"Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde
yarattık." (Tin,
4)
Çocuğu
olmayan
bir kadın, yedi gün oruç tutup iftar vaktinde "Yâ
Musavvir, Ya Bari, Ya Hâlik" isimlerini su üzerine 21 kere okuyup üfürse ve o sudan
iftar eylese Cenab-ı hak bu isimlerin hürmetine makbul bir çocuk ihsan
eder."
|
Gaffar |
Gaffar
: Günahları tekrar tekrar, çokça bağışlayan
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Hakikaten
Allah
çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir." (Hacc,
60)
"Gerçekten
ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup sonra da doğru
yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım." (Taha,
82)
"De ki:
"Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini
bağışlar.
Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir." (Zümer,
53)
Günahları
çok örten, mağfireti çok olan, kullarının günahlarını pek çok
bağışlayan.
Gaffar,
kulların günahlarını örtmede mübalağa edendir. Öyle ki, bu günahları ne
dünyada ne de ahirette ortaya çıkarmaz.
Mümin,
tövbe ve mağfiret ile ilgili olarak daima korku ile ümid arasında
bulunmalıdır.
Müslüman,
ne kadar ibadet ederse etsin, Allah'ın azabından güven içersinde
olamaz; ne kadar günahkar olursa olsun Allah'ın mağfiretinden ve
bağışlamasından ümidini kesemez. Bundan dolayıdırki; vitir namazının
son rekatında okunması vacib olan kunut duaları sonunda "Ya Rabb;
rahmetini umar, azabından korkarız" diye dua edilmektedir.
"Allah'ın
rahmetinden ümit kesmeyin." (Zümer,
53)
Bu
âyetin, Kur'ân'da en ümitli âyet
olduğu söylenir. Bununla beraber dikkat edilmesi gerekir ki, bu ümit,
günaha teşvik için değil, en günahkar kimseleri bile bir an önce tevbe
edip Allah'a yönelmeye teşvik için olduğu hemen peşinden gelen iki
âyetten açıkça anlaşılmaktadır.
Yüce
Allah, bu dünyada güzellikleri ortaya çıkaran, çirkinlikleri ve
günahları örten, ahirette ise bu çirkinlikleri cezalandırmaktan
vazgeçip onları bağışlayandır.
Hz.Ebu
Hüreyre (r.a) anlatıyor:
"Resûlullah
(s.a.v) Rabbinden naklen
buyururlar ki:
"Bir
kul günah
işledi ve:
"Ya
Rabbi günahımı affet!" dedi.
Hak
Teâla da:
"Kulum
bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah
sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.
"Sonra
kul dönüp tekrar günah işler ve:
"Ey
Rabbim günahımı affet!" der.
Alllah
Teâla Hazretleri de:
"Kulum
bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle
cezalandıran bir Rabbi vardır.
"Sonra
kul dönüp tekrar günah işler ve:
"Ey
Rabbim beni affeyle!" der.
Allah
Teâla da:
"Kulum
günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle
muâhaze eden bir Rabbi olduğunu bildi. Dilediğini yap, ben seni
affettim!"
buyurdu."
|
Kahhâr |
Kahhâr
: İsyankarları kahreden, hiç
bir şekilde mağlub edilemeyen, üstün gelinemeyen
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O,
kulları üzerinde kahredici olandır.O, hüküm ve hikmet sahibi olandır,
haberdar olandır." (En'am,18
)
"...De
ki: 'Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici
olandır.' " (Ra'd,16)
Mülkün, üstünlüğün, güç ve kuvvetin
tamamı tek ve kahhâr olan
Allah'a aittir. O'nun dışındaki her şey, mağlub ve yeniktir. Zalim ve
zorbaların belini
kıran, isyankar ve haddi aşanların boyunlarını büken, dünyadaki
emellerine kavuşmalarına mani olan Allah'tır. Varlıların dilek ve
istekleri dahil O'nun dilemesi altındadır.
Yüce
Allah buyuruyor:
"Allah
dilemedikçe
siz dileyemezsiniz.
Gerçekten Allah, bilendir, hüküm
ve hikmet sahibidir" (İnsan, 30)
Allah insanlardan
nasıl sıkıntıyı giderme gücüne ve onların
kalplerine ferahlık vermeye kadirse, onları büyük bir azapla kahretmeye
de kadirdir. Kuran'da Allah'ın Kendi Katından gönderdiği azaplarla
helak olmuş kavimlerden örnekler verilir. Bu insanlar hak dinden yüz
çevirdikleri ve Allah'a baş kaldırdıkları için sabah vakti, hiç
şuurunda değillerken, üzerlerinde dolaşan büyük bir felaketle yok
edilmişlerdir. Allah inkar eden toplulukların üzerine evlerini yerinden
söken kasırgalar göndermiş, üzerlerine balçıktan taşlar yağdırmıştır.
Uyardığı insanların üzerine onların içinde oturdukları şehirleri yerle
bir eden sağanaklar isabet ettirmiştir. Toprağın altını üstüne getiren
depremleri üstlerine göndermiş, tek bir çığlıkla hepsini yerin dibine
geçirmiştir. Açıkça görüldüğü gibi Allah'ın bir insanı kahretmesi
hiçbir şeyle kıyaslanamaz.
Müslüman,
gücü
yettiğince Allah düşmanlarını mağlup etmeye ve
onlara üstünlük sağlamaya çalışmalıdır.
Allah'tan yüz
çevirip başkasına dayanan mutlaka mağlup olacak,
şeytanın elinde birer oyuncak olacaklardır.
Fakat bütün bu
sayılanlar Allah'ın
dünya hayatında insanlara tattırdığı acılardır. Ve onları
yaptıklarından dolayı dünyada yaşarken kahretmesidir. Ama asıl olan,
insanın cehennemde görülmemiş bir azapla kahredilmesidir. Allah'ın
sonsuz rahmetine karşılık O'nun kadrini takdir edemeyen ve nankörlük
eden insanlar ahirette cehennem azabıyla karşılaşacaklardır. Dünyada
işledikleri suçların tam karşılığı ahirette kendilerine verilecektir.
Allah
onları
cehennemin en dar yerine
attığında, inkarcılara daha önce hiç karşılaşmadıkları bir acı
tattırır; cehennem ateşiyle yanan derilerini yenileriyle değiştirir ve
onların üzerine ateşten duvarlar örer. Öyle ki insanın dünyada çektiği
acılar cehennemde karşılaştıklarının yanında çok hafif kalır. Nitekim
Kuran'da cehenneme giren insanların Allah'ın kendilerini öldürmesi ve
azaptan kurtarması için yalvardıkları haber verilir.
İhlasla
"Yâ Kahhar" diye bir müslüman
bu
isme
devam etse, düşmanlarına karşı galip gelir,
şeytani ve nefsani
duygulardan emin olur.
|
Vehhab |
Vehhab
: Karşılıksız veren, sonu gelmeyen
bağışların sahibi.
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Yoksa, güçlü ve üstün olan,
karşılıksız bağışlayan Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır?"
(Sad,
9)
Kullarına
hiçbir karşılık gözetmeksizin tekrar tekrar ve çok çok bağışlarda
bulunan.
Bu isim
Allah hakkında, kapsamlı ve geniş bağışa; hiçbir karşılık beklemeksizin
ve hiçbir amaç gütmeksiizin zorlanmadan daima vermek anlamına gelir.
Oysa O'nun
dışında bağışta bulunan herkesin dünyevi veya ührevi, er veya geç bir
amacı ve
çıkarı vardır. Bu yüzden mutlak hibe, yalnız Allah için geçerli olup,
bu
sıfatın O'ndan başkası için kullanılması doğru değildir. Zira hibeler
dünyada
ve ahirette hiçbir kesintiye uğramadan ve tükenmeden daima Allah'ın
kullarına
doğru akar. Allah'tan gelen hibeler, bu şekilde sonsuza dek artarak
devam eder.
Vehhâb ismii Allah'ın bütün fazlını, ihsanını, keremini, geniş mülkünü
ve
adaletini kapsar.
Her
müslüman Yüce Allah'ın gerçek hibe ve bağış sahibi olduğunu bilmeli,
O'nun
mutlak Vehhâb olduğuna inanmalıdır. Bu üstün niteliği kazanmaya
çalışmalı,
insanlara ve diğer varlılara dünyevi veya uhrevi bir karşılık
beklemeksizin
hibe ve bağışlarda bulunmalıdır.
Müslümanın kendisine vacib olmayan, yalnız Allah'ın rızasını kazanmak
için
yaptığı hayırlar ve iyilikler hibe sayılır.
Allah'ın
sana hibe ettiklerinden sen de başkalarına hibe et..Allah'ın geçici
olarak sana emanet ettiği şeylerde sakın cimrilik etme. Zira O, sen
verdikçe
sana daha fazla vereceğini vaat etmiştir. Cimrilik edip vermeyenin
malını da
yıkıma uğratacağını bildirmiştir.
Eğer
Allah sana, kişileri yüksek derecelere çıkaran önemli
bilgiler ve
ilimler vermişse sen de hiçbir karşılık beklemeksizin bu bilgi ve
ilimleri,
ihtiyaç duyanlara öğretmelisin. Ancak gizli sırlar ve bilgileri ehli
olmayanlara vermemeye dikkat etmelisin.
Büyük
zatlar, bir kimse dua ettiği zaman 7
kere "Yâ Vehhâb" dese o kimsenin duasını Allah teala
kabul eder, demişlerdir. Bir şey isteyen, düşman elinde bağlı kalan,
rızkında
darlık olan, ticaretinde ve kazancında çokluk ve kârlıllık olmayan veya
seyrü
sülûkünde her hangi bir fethi olmayan kimse üç gece veya yedi gece
boyunca gece
yarısı abdest alıp ve iki rekat namaz kılıp başını açarak ellerini
havaya
kaldırarak Yâ Vehhâb" dedikten sonra ihtiyacını Cenab-ı Hakk'a
arzetse Allahü teala onun ihtiyacını karşılar, sıkıntısını giderir.
|
Rezzak |
Rezzak : Rızık ihsan edici,
tekrar
tekrar, bol bol rızık veren.
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Allah,
diledigine hesapsiz rizik verir." (Bakara, 212)
"Kendi
rızkını taşıyamayan
nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah
rızıklandırır..." (Ankebût, 60)
Beslenerek
yaşamaları
için bütün canlıların
rızıklarını veren yalnız Allah
Teala'dır. O'ndan başka rızık veren yoktur. Eğer Allah rızkı kulları
için bolca
yaysaydı, yeryüzünde taşkınlık yapar ve azarlardı. Allah kullarından
dilediği
kimsenin rızkını genişletir ve dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah her
şeyi
hakkıyla bilendir. Kulun, her istediğini talep etmede helal yollardan
hareket
ettikten sonra, Rabbine müracaat etmesi lazımdır.
Kuluna karşı çok şefkatli ve merhametli olan
Allah, insanları içinde
sayılamayacak kadar çok nimetle dolu olan topraklarda yaşatır. Öyle ki
insan
toprağı ekip biçmeden bile toprak yemyeşil ürünler ve başaklar verir.
İçinden
sarı, kırmızı, yeşil, turuncu meyve ve sebzeler çıkar. Masmavi
denizlerin içi
ise yine binlerce çeşit ve lezzette balıklarla doludur. Bütün bunların
yanında
Allah insanlara hem yerdeki hayvanların etini, hem de gökteki kuşun
etini
yedirir, hayvanların içinden tertemiz süt çıkarır, arılara bal
yaptırır...
Bütün bunları insanlara Allah bağışlamaktadır.
Tenbih:
Kul, Allah'tan başkasından
rızık beklememeli, bu konuda O'ndan başkasına dayanıp güvenmemelidir.
Her
müslüman, Allah'tan başka rızık veren birmutlak Rezzâk'ın olmadığını
bilmelidir.
Eğer başkası, geçinmesi için rızık veriyor görünsede gerçekte o,
kendisine
verileni vermektedir. O halde sen de Allah'ın sana rızık olarak
verdiklerinden başkalarına ver ki, Allah sana daha fazlasını
versin.
Muhtaç olduğun halde, aşırı düşkünlük
göstererek rızık
arama. bil ki düşkünlükle rızık aranan sana takdir edilen rızkını
kesinlikle
artırmaz. Sana ancak takdir edilen rızık ulaşır, fazlası değil. O halde
kendini
küçük düşürerek rızık aramaktan vazgeç, onurunu ve izzeti nefsini
koru.
Bir kimse sabah
namazından önce evinin
dört bir tarafına batıdan başlamak üzere "Yâ Rezzâkü" diye 200
kere okursa o eve fitne ve kötülük gelmez.
|
Fettah |
Fettâh : Hayır kapılarını açan, hüküm veren
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"De ki:
"Rabbimiz (kıyamet günü) bizi
birarada toplayacak, sonra da
hak ile aramızı ayıracaktır. O, (gerçek hükmünü vererek hak ile
batılın
arasını) açandır, (herşeyi
hakkıyla) bilendir." (Sebe, 26)
Taraflar
arasında hüküm veren; birine yardım edip
zafere ulaştıran; hayır ve rahmet kapılarını açan O'dur.
Silah
gücü, kelime cambazlığı ve basit mantık oyunlarıyla hakkı
batıla karıştırıp, içine zehir, dışına şeker konmuş öldürücü
imansızlık tuzaklarına yakalananlar gerçeği anlayamadan
giderlerse,
ahirette hak ile batılın arasını 'el-Fettâh' olan Rabbimiz açacak
ve herkes gerçeği görecek, ama iş işten geçmiş
olacak.
Çocuk
ana rahminde iken çocuğa rızık kapısını açan, çocuk dünyaya
gelince bir kapıyı kapayınca annenin göğüslerinden iki kapıyı
açan. Göğüslerdeki iki kapı kapanınca acı-tatlı, yaş-kuru yiyeceklerden
dört
kapıyı
açan O'dur.
Her
müslüman, Allah'tan başka Hâkim olmadığına inanmalı ve O'nun
hükmünden başka hüküm kabul etmemelidir.
Müslüman,
kapalı olan her şeyi ancak Allah'ın açabileceğini bilmelidir.
Kullarına rızık ve merhamet kapılarını açan, zor ve kitlenen işleri
çözüp açan,
hakkı görmeleri için kalplerini ve gözlerini açan, sıkıntı ve darlıktan
sonra
gönüllerini açıp ferahlık veren, anlaşılmayan kapalı her sorunu
kolaylıkla açan
O'dur.
Ey
Allah'ın kalp kilitlerini açtığı ve kendi katından üzerine nurlar
yağdırdığı kişi! Allah'ın kapılarını sana açtığı gibi sen de, ilim
anahtarlarıyla cahil ve bilgisiz kimselerin kapalı kapılarını
açve
onalrın gönüllerini fethet.
İhlasla "Yâ Fettâh" diye bir müslüman bu isme devam
etse, bütün zor kapılar açılır, gönlünde büyük
fetihler meydana gelir.
|
Alim
|
Alim
: Her
şeyi çok iyi bilen, hakkıyla
bilen
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Sözü
açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi
de, gizlinin gizlisini de bilmektedir." (Tâ-Hâ,
7)
"Onlar
bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da,
fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip
olandır." (Tevbe,
78)
"...
Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Enfal,
71)
Allah'ın
bilgisine
sınır yoktur. O her şeyi bilir.
Kur'an'da
Allah'ın
ilminin her şeyi kuşattığı ve O'nun herşeyi en ince detayları ile
bildiğini
belirten birçok âyet-i Ker'ime vardır.
Olmuşları
olduğu
gibi, olacakları da, olmuşlar kadar açık ve seçik bilir.
Hiç
bir şey ilminin
dışında değildir.
Yaratıklar,
onun
müsaade ettiği kadar bilgiye sahip olabilirler. Ötesini bilemezler.
İnsanların
bilgisi tam ve mutlak değildir; istikbali bilmekte tamamen acz
içersindedirler.
Oysa Allah'ın bilgisi mekanla kayıtlı olmadığı gibi zamanla da kayıtlı
değildir.
Allah'ın
kendi
durumunu bildiğini bilen kimse içinde bulunduğu duruma sabreder, O'nun
verdiklerine şükreder, çirkinlik ve yanlışlıklardan kaçınır.
Allah'ın
Bilgisi İle
Kulların Bilgisi arasındaki Farklar
1-
Allah'ın bilgisi
bütün bilgileri kapsar. Kulların bilgisi ise son derece sınırlıdır.
2-
Allah'ın bilgisi, bilgilerin değişmesi ile değişmez. Oysa kulların
bilgisi
böyle değildir.
3-
O'nun bilgisi, duyular vasıtasıyla veya düşünce ile elde edilmemiştir..
Kulların bilgisi ise, duyularla veya düşünce ile elde edilir.
4-
Allah'ın bilgisi, zorunlu olarak vardır ve asla kaybolmaz. Kulların
bilgisi
ise kaybolma riski taşır.
5-
Allah'ın bilgileri birbirine mani olmaz ve meşgul etmez. Kulların
bilgileri
ise birbirine mani olabilir ve meşgul edebilir.
6-
Allah'ın bilgisi sınırsız, kullarınki ise sınırlıdır.
7-
Hiçbir şeyin bilgisi Allah'a gizli kalmaz.. O, açık ve gizli bütün
şeyleri
bilir. O'nun için gizli olan bir şey yoktur. Kulların bilgisi ise böyle
değildir.
İhlasla
"Yâ
Alim" diye bir müslüman bu isme devam etse, maddi ve manevi ilim
kapıları kendisi için açılır.
|
Kabiz |
Kabiz / Kabid
: Ruhları
kabzeden, canalan, sıkan, daraltan,
rızkı belli ölçülerde veren
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"... Ancak O’na döndürüleceksiniz." (Bakara,
245)
Kullarına
kudretiyle ve iradesiyle muamele ederel maddi ve manevi alanda daraltan
manasındadır. El Kabız ismi Kur'ân'da isim olarak zikredilmemekle
birlikte Allah'ın kabzetmesi fiili olarak zikredilir.
Bütün
canlılara hayat
veren, ölüm anında varlıkların ruhlarını kabzeden O'dur. Maddi yönden
fakirleştiren ve daraltanında, zengin edip genişleten de Allah'dır.
Zenginken
fakir olanları, güçlü iken zayıf olanları, yüksek makamlardan
düşenleri, bilginken bunayanları gördüğümüz gibi, fakirken
zengin
olanları, Mekke'de zayıf görüldüğü halde Mine'de güçlenenleri,
Bilal-i
Habeşi gibi kafirlerin kölesi iken mü'minlerin efendisi olanları,
Yusuf
(s.a.v.) gibi hapishaneden Mısır'a sultan olanları, Ümmi iken
kıyamete
kadar gelecek insanlara ilim öğreticisi olan Hz Muhammed'i
yaratan
O'dur.
Alan
da veren de Allah'tır. Allah,
dilediği
kişinin imkanlarını artırarak şükredip etmeyeceğini, dilediğinin de
imkanlarını
daraltarak nankörlük edip etmeyeceğini dener. Dolayısıyla insanların
sahip
olduğu veya olamadığı şeyler kendileri için bir kazanç değildir. Bunlar
sadece
geçici dünya hayatını mı gerçek yurt olan ahireti mi istediklerini
denemek için
Allah'ın yarattığı imtihanlardır.
Eğer
kişi bu gerçeğin
farkına varmaz ve elindeki herşeyi kendisinin zannedip cimrilik yapar,
Allah'ın
dilediği şekilde harcamazsa o zaman Allah elindeki imkanları
daraltabilir. Tam
aksi olarak elindeki herşeyin kendisine Allah'ın rızasını kazanacak
şekilde
kullanılması için verildiğini bilen kişilerin de imkanlarını artırır,
dünyada
da ahirette de onlara en güzeliyle karşılık verir.
Kulun
bu isimden nasibi, onun Allah'ın bizzat kendisinin vermiş
olduğunimetlerini tutmasını gerektirir. Bir başkasının eliyle verileni
değil. Zira mülk, Allah'ın dışında bir kimseye ait olmadığı gibi, veren
de allah'tan başkası değildir. Kul Kabiz ismiyle ahlaklanırsa
sözleriyle, diğer varlıkların kalplerini hk tarafına yönlendirir.
Bir
kimse "Yâ
Kâbiz" ismini kırk gün kırk lokma üzerine yazıp yese o kimse açlık
mihnetinden emin olur.
|
Basit |
Bâsit : Ruhları
bedenlere yerleştiren, genişleten, açan ve bolluk veren
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Eğer
Allah, kullari için rızkı (sınırsız) geniş tutup-yaysaydı, gerçekten
yeryüzünde
azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından
haberi olandır,
görendir." (Şura,
27)
Dilediği
kullarının rızkını genişleten veya ruhlarını cesetlere yayan anlamına
gelir.
Allah,
Kendisi'ne iman eden, kalpten itaat eden kişilere dünyada maddi ve
manevi
bolluk, genişlik verir. Onların önündeki zorlukları açar. İman edenler
karşılaştıkları her türlü zorlukta, sıkıntıda ve hastalıkta yalnızca
Allah'a
sığınırlar ve O'nu vekil edinirler. Bunun bir karşılığı olarak Allah
inkar
edenlerin işlerini zorlaştırırken, müminlerin işlerini kolaylaştırır.
O
istediği kulundan ihsan ettiği serveti evlad, hayat zevkini, gönül
ferahlığını
alıverir, istediği kulunada yepyeni bir hayat, neşe ve rızk
bolluğu
verir. Rızık, fakir ve zengin herkese ulaştırılır. Allah, rızkın
insanlar
arasında eşit olmamasında derin ibretler bulunduğunu da beyan
buyurmuşturBolluk
ve genişliğin en büyüğü, Allah'ın kalplere merhametini yaymasıdır.
Tenbih: Kulun
Bâsit ismini kendisine rehber
edinerek ihtiyaç içinde olan her insana hatta canlıya iyilikte
bulunması
gerekir. Her müslümanın Allah'tan başka rızıkları genişleten ve
daraltan
kimsenin olmadığına içtenlikle inanması gerekir. Kalpleri huzura
kavuşturan,
dilleri ve diğer bütün organları kötülklerden arındıran, sahiplerini
mutlu
edenyine O'dur.
Bir
kimse "Yâ Bâsit" ismini
Seher
vaktinde elini yukarı kaldırıp 10 kere okuyup elini yüzüne
sürse hiç bir
kimseye muhtaç olmaz.
Bu
ismi şerifin 72 defa kıraatı insanın kalbinden gam ve kasveti giderir.
Yerine
neşe getirir.
|
Hafid |
Hâfid
: Aşağıya
indiren, alçaltan,
değerini azaltan.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O
aşağılatıcı, yücelticidir." (Vakia,
3)
Allah,
bu dünyada ve ahirette mü'min kullarını yükselten, inkarcı ve
münafıkları da alçaltandır. Allah, dilediği kulunu indirir, dilediğini
de
yükseltir. Kulların yükselmesi, alçalması, zenginleşmesi ve
yoksullaşması
Allah'ın elindedir. Bil ki, asıl alçaltılmış kimse; ilâhi başarı
ve
yardımdan yoksun bırakılandır. Başarısızlık ve ümitsizlik içinde
bulunan,
nefsinin isteklerine yenilen, Rabb'inden bir iyilik görmeyen, kalbinde
Rabb'ine
dönme gücü bulmayan, dualarına güvenme hissini kalbinde duymayan
kimsedir. Bu
kimse terkedilmişlikle ödüllendirilmiştir. Daima meşgul ve sıkıntı
içindedir.
Peygamberimiz
(s.a.v) buyuruyor: "Yüce Allah, bu
kitapla nice
milletleri
yükseltir, niceleri de alçaltır."
Dilediğini,
kendince
bilinen bir hikmet ile bir şekilde alçaltan, özellikle suçlu olanları
sonunda
mutlaka buna maruz bırakan O'dur. Kendisini tanımayan; emir ve
yasaklarını dinlemeyen; yasaklarına açıkça karşı gelen, asi, hain, ve
mütekebbirler, müstehak oldukları için nihayet alçaltırlar. Sebep
bizzat
kendileridir; haklarında Allah'ın geçerli kanunu işlemiş ve suçu
oldukları için
buna muhatap olmuşlardır.
Tenbih:
Eğer iktidar sahibi ise; Cahil,
tembel, gafil insanlara asla önem vermemeli ve onları yanından
uzaklaştırmalıdır. Halka zulmeden, haksızlık yapan, alenen günah
işleyen
kimselere engel olmalıdır. aynı şekilde bid'atlere bulaşan kimselere de
mani
olmalı, onlara değer vermemeli ve kendisinden uzak tutmalıdır. Eğer
iktidar
sahibi değilse, Allah'ın kendisinden uzaklaştırıp, alçalttığı
kimselerden de
uzak durmalıdır. Eğer buna gücü yetmiyorsa, Allah'ın yükselttiklerini
sevmeli,
alçalttıklarından da nefret etmelidir. Çünkü Allah için sevmek veya
nefret
etmek, imanın bir gereğidir.
Bir
kimse üç gün oruç tutup dördüncü gün bir mecliste "Yâ Hâfid"
ismini 70.000 kere okusa Hak sübhanehü ve teala o kimseyi düşmanın
şerrinden
korur.
|
Râfi |
Râfi : Dereceleri
yükseltici, rızkı yükseltici
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Dereceleri
yükselten Arş'ın sahibi
(Allah)tır...." (Mü'min,
15)
Resulullah
buyuruyor:
"Kendisine haksızlık
yapılan bir kul, buna sabrederse, Allah onun izzet ve onurunu daha
fazla
artırır. Allah için alçak gönüllü olan kulu, Allah mutlaka yükseltir"
Rafi
ismi değişik şekillerde Kur'an-ı Kerim'de
geçer. Ancak Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadis-i şerifte geçmekte
olup bütün
islam alimleri bunu kabul etmişlerdir. Bu dünyada ve ahirette mümin
kullarını
yükselten O'dur. O dilediğini yükseltir dilediğinide alçaltır. Kalpleri
kendisine yaklaştırarak yükseltir, nefisleri de kendinden
uzaklaştırarak alçaltır. Allah, kaderine razı olanı daha üstün
makamlara yükseltir.
Yükselmek;
yüksek makam ve mevkilere sahip olmak, iktidar olmak, miskin ve
yoksullara karşı büyüklenmek, malının çok ve işinin düzgün
oluşuyla
övünmek demek değildir. Bu özelliklere sahip olmak, övgüyü ve
yükselmeyi hak
etmek anlamına gelmez. Asıl şeref ve onur, yüksek mevki ve makam,
Allah'ın başarılı kılmasıyla elde edilendir. Böyle ve onur şeref,
Allah'ı
tasdik etmeyi, emir ve yasaklarına uymayı, O'nun yolunda yürümeyi,
kalbi arındırmayı
ve O'nunla sevinmeyi sağlar. Bu onura sahip olan kimse, Rabb'inden
karşılık
bulur.
Allah'ın
insanları yükselttiğini, ahirette müminlerin
derecelerini yükselteceğini, böylece onları mutlu kılacağını ve
şereflerini artıracağını ifade eder. Kur'an-ı kerim'de isim olarak yer
almayan
Râfi, esmâ-i hüsnâyı sayan hadiste (Tirmiz, Da'vaat, 82) geçmektedir.
Yükselmek
isteyen O'nun rızasını kazandıracak amellerle bu yoldaki özlemini
ortaya
koymalıdırlar. Zira O dilemedikten sonra kimse kendiliğinden
yükselemez.
Tenbih: Bu ismi
bilen
kişi, eğer iktidar sahibi bir kimse ise, Allah'ın yükselttiği ve
değer
verdiği kimseleri yükseltmeli ve onlara değer vermelidir. Eğer iktidar
sahibi
değilse, bu ismi kardeşlik ve dostluk için kullanmalıdır. Allah'ın
kendilerini
yükselttiği ve değer verdiği kimselerle arkadaşlık ve dostluk
kurmalıdır.
Eğer buna gücü yetmiyorsa, Allah'ın yükselttiklerin sevmeli,
alçalttıklarından
da nefret etmelidir. Çünkü Allah için sevmek veya nefret etmek, imanın
bir
gereğidir.
İhlasla "Yâ
Râfi" diye bir müslüman
bu isme devam etse, maddi ve manevi dereceleri, yükselir, imkanlara
kavuşur.
|
Muiz |
Muiz
: İzzet
veren, yükselten
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"De
ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım,
dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın,
dilediğini aziz
kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen,
herşeye
güç yetirensin." (Âl-i
İmran, 26)
Muiz
ve Muzil isimleri Kur'an'da isim olarak geçmez,
sadece fiiil olarak geçer. Allah kimi yükseltmişse onu aziz, kimi de
alçaltmışsa onu da zelil kılmıştır. Aziz veya zelil olmak dünyada
geçekleştiği
gibi âhirette de gerçekleşir. Muiz, düşmanlarına karşı dünyada
dostlarına
destek verip onları üstün kılan, âhirette de onları en güzel şekilde
ağırlayı aziz
kılandır.
Allah
dostlarını, kendisine ibadet
ve itaat etmede başarılı kılarak onları onurlandırmış ve aziz
kılmıştır. Zira
Allah'a itaat etmekten daha üstün bir izzet yoktur. Allah
dostlarını:
kanaatkarlıkla, amellerde samimi ve ihlaslı olmakla, nefislerinin arzu
ve
istelerini terk etmekle aziz kılmıştır.
Mülkü
dilediğine veren O'dur. Herkimin kalbinden
perdeyi kaldırıp Cemalini müşahede ettirirse kanaat nimetine gark
ederek
mahlukatından kimseye muhtaç bırakmazsa, kuvvet ve teyid bahşederek
nefsine onu
ezdirmezse, işte onu aziz kılmış ve daha dünyada iken ona mülkü vermiş
olur.
Bu ismi
şerifi 117 defa okumaya devam eden kimse dünya ve ahirette aziz olur.
Ona kötülük ve hakaret etmek isteyen fikir maksadından vazgeçmeye
mecbur olur.
Çünkü Cenab-ı Hakk'ın aziz kıldığı kulunu kimse zelil edemez. İzzet
öyle bir
nurdur ki, o zalimlerin özlerini görmez kılar.
İhlasla "Yâ
Muiz" diye bir müslüman bu isme devam etse, izzet
ve şeref sahibi olur.
|
Muzil |
Müzil : Alçaltan,
zillet veren, hor ve hâkir eden
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Gerçekten Allah, inkar edenleri hor ve
aşağılık kılıcıdır." (Tevbe,
2)
"O gün, öyle yüzler vardır ki, zillet
içinde aşağılanmıştır." (Gaşiye,
2)
Hor
ve hakir edilme, Allah'ın inkarcıları uğrattığı "dünya azabı"nın
bir parçasıdır. Tüm hayatlarını başkalarına gösteriş yapmak, onlardan
takdir
toplamak için sürdüren inkarcılar için 'hor ve aşağılık kılınma', son
derece
büyük bir azaptır.
Allah
pek çok ayetinde, ahirette inkarcılara alçaltıcı bir azap olduğunu
haber
verir. Bu, inkarcıların dünya hayatındaki kibir ve büyüklenmelerine
karşılık
Allah'ın takdir ettiği bir cezadır. Çünkü dünya hayatında inkarcıların
en büyük
hedeflerinden biri, başka insanlar tarafından takdir edilmektir. Bu
nedenle de
hayatlarını Allah'ı övmekle değil, kendilerine övgü toplamakla
geçirirler.
Allah da bu beklentilerine karşılık olarak cehennemdeki azaplarını
bunun
üzerine kurmuştur. Cehennemde en büyük yıkımı ise insanların karşısında
küçük
düşüp aşağılanınca yaşayacaklardır.
Müzil,
inkar edenleri dünyada kölelikle, cizye vermekle, alçaltmakla zelil
kılan, ahirette de onları cezalandırmakla ve ebediyen cehenneme de
kalmakla
zelil kılandır. Allah asilere destek vermeyerek onları zelil kılmıştır.
Bu
yüzden asiler günah bataklığına saplanmışlardır. Allah, bir kulunu
zelil kılmak
istediğinde onu arzu ve isteklerine düşkün yapar, kendisiyle onun
arasına
bir perde çeker ve onu kendisine dua etmekten uzaklaştırır.
Tenbih:
Allah'ın emir ve yasaklarına aykırı davranarak zelil olmaktan
korkarlar, bu yüzden Allah'a itaatten ayrılmazlar. Buna karşılık Allah
da
onları aziz kılar. Emir ve yasaklarına aykırı davrananları, kendisinin
belirlediği yolda yürümeyenleri ve kendisine düşmanlık edenleri de
zelil kılıp
alçaltır.
Bu ismi
770 defa çeken düşmanını kahru perişan etmek hususunda Cenab-ı
kibriyanın yardımına nail olur. Düşman kötülüğünden, zalimin zülmünden
korkmaz.
Her gün sabah erkenden bu esmaya devam ederse korktuğundan emin olur.
Bir
kimse bir zalimden veya hased eden, kin güden birisinden korksa "Yâ
Müzil" ismini 75 kere okusa daha sonra secde eylese ve
secde de
"Allahım beni filan kişinin şerrinden emin eyle, koru" diye dua
ederse Allahü teala onu o adamın şerrinden korur.
|
Semi |
Semi : Herşeyi
layıkıyla duyan
Cenab--ı
Hak buyuruyor:
"Şüphesiz Allah, isitendir, görendir."
(Mümin, 20)
"Allah işitendir,
görendir."
(Nisa,
134)
Cenab-ı
Hakkın sübuti sıfatlarından birisi de Semi'dir. Yani işiticidir. O'nun
işitmesi kulakla değil, kendine özgü kudretledir. Cenab-ı Hak kainatta
insan, hayvan ve bütün varlıkların seslerini bir anda işitir ve
değerlendirir.
Gizli
veya açık söylenen her sözü eşit olarak işitendir. O'nun işitmesi bütün
sesleri kuşatmıştır.Varlıkların seslerini asla birbirine karıştırmaz ve
şaşırmaz. Birinin sesini işitmek, ötekinin sesini de işitmeye mani
olmaz. Talep edenlerin çokluğu, onu şaşırtmaz ve yanıltmaz.
Sem
(işitmek) ile dört anlam kastedilir: Bunlar:
1)
Bilmek, idrak etme anlamında işitmek. bu tür işitme seslerle ilgilidir.
"Gerçekten Allah, eşi konusunda seninle
tartışan ve Allah'a şikayette bulunan (kadın)ın sözünü işitti." (Mücadele, 2)
"Andolsun Allah; "Gerçek, Allah fakirdir,
biz ise zenginleriz" diyenlerin sözlerini işitmiştir." (Ali
İmran, 181)
2)
Anlama, akletme anlamında işitmek. Bu da anlamlarla işitmedir.
"Ey iman edenler, "Raina- Bizi güt, bize
bak " demeyin, "Unzurna - Bizi gözet" deyin ve dinleyin." (Maide,
41)
3) Cevap
verme ve istenenleri verme anlamında işitmek.
Namazda
rükudan kalkarken söylenen
"Semi'allahü limen hamideh" (Allah, kendisine hamd edeni işitti)
duası.
4) Kabul
etme ve uyma anlamında işitmek.
"Onlar, yalana kulak verenler..."
(Maide 41)
Yüce Allah
bizlere "işitmeyi", dinlemeyi" ve "uymayı" emretmekte ve müjdenin
bunlara ait olduğunu haber vermektedir.
Bir
kimse
perşembe günü duha namazını kıldıktan sonra hiç kimse ile görüşmeden,
konuşmadan "Yâ Semi" ismini 100 kere okuyup Allahü
teala hazretlerine hacetini arzeylerse Hak teala onun ihtiyacını
giderir.
|
Basir |
Basîr : Her
şeyi gören, çok
iyi gören
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Gözler
O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır,
haberdar olandır." (En'am,
103)
"....Şüphesiz
Allah, işitendir, görendir." (Hac,
61)
"...Allah
işitendir, görendir." (Nisa,
134)
Allah
her şeyi, herkesin yaptığını
görür. Onun görmesine hiç bir şey engel olamaz.
O'nu
kendinden başka hiçbir göz O'nu kavrayıp ihata edemez ve fakat O,
gözlerin
hepsini idrak ve ihata eder, görür, bilir. Gözler kendini anlayamazken,
onları
anlayan, anlatan, gören, gösteren, gerçeği bilen ancak O'dur.
Gözler onu
idrak ve ihata edemezken, O gözleri idrak ve ihata eder ve aynı gerçek
bütün
idrak edilen şeylerde böyledir. Ve O lutuf sahibi ve her şeyden
haberdardır. Ve
lutuf sahibi ve her şeyden haberdar olan ancak odur. İdrakin nuru gibi
her
lutuf O'nundur. Her şeyi bilen, her doğru haberi veren ancak odur.
Gözler
görmüyor diye, gözlerden, gönüllerden uzak, ihtiyaçlardan, dileklerden,
doğru
doğru haberdar olmaz sanıp da O'ndan dönmemeli, eğri yollara
sapmamalıdır. O
lutuf sahibi ve her şeyden haberdar olan en görmeyen gözleri görür, en
gizli,
en duyulmaz sanılan şeylerden, gönüllerin hiç kimselere açılamayan
sırlarından
ve eğilimlerinden haberdardır. O, onlara kendilerinden yakındır. O'na
ibadet
etmek ve işleri ısmarlamak için şart, O'nu görmek değil, O'nun görmesi,
lutuf
sahibi ve her şeyden haberdar olması ve O'na ihlas ve tevhid ile zât ve
sıfatlarına, fiilerine ve lutuflarına iman edilmesidir.
Allah
Teâla,
yer ve göklerin her yerinde görülebilecek her şeyi Basîr sıfatıyla
kuşatmıştır
ve onları görmektedir. O'nun için görülemeyen bir şey yoktur.Hiç bir
şey ondan
gizli değildir. Allah'ın, kalpteki
fısıltıları, beyindeki oluşumları, fikirdeki gizlilikleri,
kalplerdekini,
zifiri karanlık bir gecede kapkara bir taşın üzerinde yürüyen simsiyah
bir
karıncayı ve çıkardığı sesi görür, duyar, bilir.
Allah'ın
her şeyi gördüğünü bilen kimse, gizli ve açık her halini düzeltmeye
çalışır.
Her durumda Allah'a karşı gelmekten korkar ve O'ndan utanır. Allah'ın
kendisini
yasakladığı yerlerde bulmasındanveya emrettiği yerlerde bulmamasından
kaçınır.
Kendisinin daima Allah'ın gözetiminde olduğğunu aklından çıkarmaz..
O'nun kendisini
görmesini Hafife alarak günah işlemez.
İnsanların
görmesinden utanıp, Allah'ın
görmesinden utanmayan kimse, Allah'ı Hafife almış olur.
Bâsir
ismini bilmenin faydası, kişide
murakebe hissini yaratmasıdır. Murakebe: "Allah'ı görüyormuşçasın
ibadet
etmendir. Zira sen, Allah'ı görmüyorsan da Allah seni görmektedir.
Bâsir
ismini bilen kimse, varlık âlemiyle ilgili
ayetlere, yer ve göklerdeki olağanüstü düzene bakarak Allah'ın azamet
ve
yüceliğin düşünür, çevresine daima ibretle bakar. Allah'ın güç ve
kudretrini,
hikmetini, derin ilmini ve etkin iradesini gösteren yapılara bakarak
O'na daha
bir içtenlikle ve güvenle ibadet eder.
Yüce
Allah
şöyle buyuruyor:
"...Göklerde
ve yerde ne var? Bir
bakıverin." (Yunus,
101)
"...Meyvesine,
ürün
verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir
bakıverin..." (En'am, 99)
"...Kemiklere
de bir bak
nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et
giydiriyoruz?" (Bakara,
259 )
|
Hakem |
Hakem : Hükmedici,
bilgisi ve adaletiyle nihai hükmü veren.
"Allah
size Kitab'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi
isteyeyim? " (Enam,
114)
"...
Allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. O hakimlerin en
iyisidir." (Araf,
87)
Allah'ın
bu ismi, bütün üstün sıfatları ve güzel isimleri içine almaktadır.
Çünkü işitmeyen, görmeyen ve haberi olmayan birinin Hakem olması mümkün
değildir. O, bu dünyada ve ahirette açık ve gizli olarak kulları
arasında
hüküm verendir. Verdiği emirlerin, koyduğu yasaların, icra ettiği
hükümlerin,
varlıklar üzerinde sözlü vefiili olarak uyguladığı kararların
hepsi O'nun
gerçek hakim olduğunu göstermektedir.
Hakem
ismi, O'nun zati sıfatlarındadır. Hüküm verme yetkisi sadece
Allah'a aittir. Hükmü elinde tutan, iyiyi kötüden ayırdeden ve
verdiği
hükmü kimsenin bozamayacağı yegane merci O'dur. Kimseye zerre miktarı
kadar
haksızlık yapmaz. Kimseye günahından fazla ceza vermez.
Allah'ın hükmüne karşı, hükmüne müracaat edilebilecek hiçbir hakem
tasavvur
olunamayacağı gibi, ilâhî hükmü anlamak ve tebliğ etmek için de diğer
âyetlerin, mucizelerin delaleti, icazı, kitabın mucizesi kadar
kuvvetli, açık
ve tafsilatlı değildir.
Kul hüküm yetkisinin yalnız Allah'a ait olduğuna inanmadıkça iman
etmiş
sayılmaz.
Bir
müslüman ihlasla, "Yâ Hakem"
diye bu mübarek ismin zikrine devam ederse onun eserlerine nâil olur.
Sözü
etkili olur. Davalarında başarılı olur. İlim ve hikmet sahibi olur.
Tenbih:
Her müslüman, Allah'tan başka Hakim ve Hakem olmadığını,
O'nun
bütün fiillerinin dava ve hüküm; bütün sözlerinin hikmet ve vasiyetler
olduğunu, peygamberlerin hikmet kaynağı ve hikmet ehli kimseler
olduğunu,
Allah'ın yalnız onlara hüküm verme yetkisi verdiğini, peygamberlerin
dışında
herkesin onlara uyması gerektiğini bilmelidir.
Her
müslüman, Allah'ın hükümleriyle hükmeden bir mahkemeye çağırıldığı
zaman bu
çağrıya cevap vermek ve aleyhinde bir hüküm çıkması halinde buna
uymak
zorundadır. Aksi halde zulmedenlerden olur.
Hakim
ve yöneticiler, Allah'ın çizdiği sınırların dışına çıkmamalı ve
koyduğu
yasaları çiğnememelidir. İnsanlar arasında adil davranmalı, kimseye
ayrıcalık
tanımamalıdır. Aleyhlerinde bile olsa doğruluktan ayrılmamalı ve hak
ile hüküm
vermelidirler.
|
Adl |
Adl : Çok
adaletli, mutlak adil.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Rabbinin sözü, doğruluk
bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır..." (En'am 115)
Allah bütün
söz ve fiillerinde mutlak
adalet sahibidir. O'nun kararı doğru, hükmü adildir. Nimet ve ihsanını
dilediğine verir veya vermez. Aziz veya zelil kılar, yükseltir veya
alçaltır, ikram eder veya etmez, hemen yapar veya veya erteler, yarar
sağlar veya zarar verir, korur veya korumaz, zengin veya fakir yapar,
sağlık verir veya hastalandırır, bela verir veya beladan muaf tutar.
Allah, bütün bunları mutlak iktidar sahibi sahibi olması nedeniyle
dilediği şekilde, verdiği karara göre yapar. Eğer Allah,
peygamber ve nebilerin, kendisine en yakın meleklerin ve salih kulların
da aralarında bulunduğu bütün varlıklara, isyankar ve inkarcılara azap
ettiği gibi azap etse bu O'nun adaletinden sayılır.
Allah'ın
bütün herkese azap etmesi adaletinden, merhamet etmesi fazlından,
onları iki
guruba ayırması da hikmetindendir. Bu yüzden bazı âlimler şöyle
söylemişlerdir:
"Allah'ın adaletinden Allah'a
sığınırız. O'ndan ihsan ve keremini
isteriz,
hikmetinin de iyi yönünü talep ederiz."
Her müslüman,
Allah'tan başka mutlak
adalet sahibi kimsenin olmadığını, her adil sahibinin ve uyguladığı
adaletinin Allah'tan geldiğini, O'ndan olmayan her hükmün zulüm ve
bâtıl olduğunu bilmelidir. Sonra da Allah'ın kendisi için takdir ettiği
ve uyguladığı (kaza)her şeyi kabullenmeli ve içtenlikle O'na teslim
olmalıdır. Bütün sözlerinde, fiillerinde ve hükümlerinde hiç bir zaman
adaletten ayrılmamalıdır.
|
Latif |
Lâtif : Sonsuz
lütuf ve kerem sahibi
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Allah
kullarına lütufkârdır, dilediğini
rızıklandırır. O kuvvetlidir, güçlüdür." (Şûra,
19)
Allah
kullarına karşı lütuf sahibidir.
Kulluğunu bilen, vazifesini doğru yapan kullarına çok lütufkârdır.
Onları
çeşitli lütuflarla öyle mutlu kılar ki akıllar onu kavramaktan acizdir.
Her
dilediğini bir şekilde rızıklandırır. Kullarından her birini büyük
hikmeti
içeren "dilemesi"ne göre bir çeşit lütuf ile seçkin kılar. Ve öyle
güçlü, öyle azizdir ki her şeye ve herkese karşı dilediği gibi
iradesini
uygulamaya, vaadini yerine getirmeye kadir ve hiçbir sebep ve şekilde
mağlup
edilmez, her yönden galiptir. Onun için dinini doğru tutan kullarını o
korkunç
"saat" geldiği zaman perişan etmez, kuvvet ve izzetiyle türlü
lütuflarından nasiplendirir.
O'nun
lütfu sonsuzdur. Karşılık beklemeden yapılan lütuf Allah'ın lütfudur.
O'nun lütfuna erişen kimse hiçbir zaman perişan olmaz. Rabbimizin lütfu
bize ana karnında iken başlıyor, can boğazımıza gelinceye kadar
sürüyor. Sonra da mezarda, mahşerde, mizanda, sıratta ve cennette devam
ediyor.
Hali
değişen, fakir, garip, kimsesiz,
hasta olan bir kimse abdest alıp iki rekat namaz kıldıktan sonra "Yâ
Lâtif" ismini 100 kere okuyup Allah'tan hacet
dilerse,
ihtiyacının giderilmesini isterse Allah'da onun ihtiyacını giderir.
|
Habir |
Habir : Herşeyden
haberdar olan
Cenab-ı
Hak Buyuruyor:
"Allah
bilendir, hikmet sahibidir." (Enfal,71)
"O,
kullarının üstünde her türlü tasarrufa
sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır". (Enam, 18)
"Hiç
yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp
bilmektedir ve her şeyden haberdardır." (Mülk, 14 )
"Hiç
şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." (Haşr Suresi, 18)
Yerde ve
gökte daha bilmediğimiz birçok alemlerde ne kadar varlıklar varsa
onların bütün hareketlerinden Hz.Allah haberdardır. O'nun haberi
olmadık hiçbir şey mevcut değildir.
Herşeyi
O yaratmıştır. Yaratan yarattığını bilmez mi?
Bir duygu duyan, bir şey düşünen, bir niyet eden, bir söz söyleyen,
kasıtlı
olarak bir iş yapan, onu yaparken ne kadar gizlemek istese kendinden
gizleyemez, vicdanında onu o anda duyabilir. O halde onu ve bütün
göğüslerin
hakikatini, bütün mahlukatı yaratan yaratıcı daha önce ve daha mükemmel
şekilde
bilir. O göğüsler, o nefisler, o düşünceler, o kuvvetler, o fiiller ve
o
duygular bilgiyle, hep Allah'ın yaratmasıyladır. O yaratmayınca
kimsenin ne eli
oynar ne dili, ne hissi yürür ne fikri, ne vicdanı kalır ne kendisi.
Bakarsın
bir an içinde el çolak olmuş, dil tutulmuştur. Fikir durmuş, akıl
boğulmuştur.
Gönül kendinden geçmiş, ben böyle yaparım diyen nefis yerle bir
olmuştur. Yaratıcının
yeni bir yaratma ile imdadı yetişmezse hiçbir yaratık onu kendine
getiremez ve
o yaratmayı işletemez. Çünkü bir zerre, bir şuur, bir şey yaratmanın
dayandığı
teferruatı bilemez. O, bütün sebepler silsilesini kuşatan olgun bir
ilim ve
kudretin eseridir. Yaratıkların, yaratıcıdan bir şey gizlemesine imkân
yoktur.
Bir yaratık kendinde sonradan meydana gelen bilgiyi ve onun mânâsını
ondan önce
onu ve onda o bilgiyi bütün hakikatiyle yaratan yaratıcının ilmine
borçludur.
Mahlûkta herhangi bir hadise meydana gelir de onu, yaratan Allah bilmez
olur
mu? O, latif ve habirdir.
Allah'ın bu ismi, O'na imanı olan kullarının
yalandan, hilekarlıktan ve edeb dışı hallerden sakındırır.
O'na karşı gizliliğin mümkün olmadığını hatırlatır.
Ayrıca da onu; bizzat dua ve ibadet etmek yerine, ihtiyaçlarından
doğrudan
doğruya haberi olmaz zannıyla kendisine dileklerini sunmak
için
vasıta ve aracılara başvurmak gibi cahilane davranışlara
meyletmekten de
alıkoyar.
O, kullarının bütün ihtiyaç ve hallerine, şüphesiz
tamamen, her an ve vasıtasız olarak vakıftır.
Tenbih:
Kul,
bildiklerine aldanıp büyüklenmemeli ve şeytanın oyununa gelmemelidir.
Daima
güzel ahlakla donanmalı, araştırmalı ve ilmin artırmaya
çalışmalıdır. Bütün amellerinde, sözlerinde ve gizli hallerinde
Mevla'sından haya ederek O'na isyan etmekten kaçınmalıdır. Allah'ın
sıfatlarını, hükümlerini, helal ve haramını öğrenmeli, kendisini
O'na
yaklaştıracak ve mertebesini yükseltecek şeylerle uğraşmalıdır.
Bir
müslüman ihlasla "Ya
Habîr" diye bu mübarek ismin zikrine devam ederse onun tecellisine
mazhar olur. Kötü ahlaktan kurtulur. Zihni açılır.
|
Halim |
Halim
: Yumuşak huyluluk sahibi
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"Şunu
iyi
bilin ki
Allah gafûrdur, halîmdir." (Bakara, 235)
"Allah, kesinlikle tam bir bilgi sahibidir,
halîmdir." (Hac 59)
"Şüphesiz
O, halîmdir, çok bağışlayıcıdır." (Fatır, 41)
"el-Halim" kelimesi
Kur'an'ın 15 yerinde geçmekte olup bunlardan on birinde Allah'a
izafe edilmiştir. "el-Halim" kelimesi
tek başına kullanılmayıp altı ayette "bütün günahları bağışlayan"
anlamındaki "el-Gafûr",
üç ayette "hakkıyla bilen" anlamındaki "el-Alim",
bir ayette "her şeyden
müstağni olan, kendi dışındaki her şeyin O'na muhtaç olduğu varlık"
anlamındaki "el-Gani",
bir ayette de "az iyiliğe çok mükafat veren" anlamındaki "eş-Şekür"
ismiyle birlikte anılmıştır.
Halim,
yumuşak
ahlaklı, güler yüzlü demektir. Öfkesiz ve sabırlı demektir. Cenab-ı Hak
ne kadar yumuşak bir kudrete sahiptir ki günah yapan ve sabahtan akşama
kadar O'nu inkar etmekle uğraşan kullarına acele olarak azab etmiyor ve
onlara mühlet veriyor. Bu da bizim için büyük bir nimettir. Belki
aklımız başımıza gelir de tövbe ederiz. Rabbimiz de bizi bağışlar.
Hâlim, günahları bağışlayan ve
cezalandırmada acele
etmeyen,
öfkesine yenilmeyen, cahillerin ve asilerin isyanı kendisini
öfkelendirmeyendir. Halim ismi, gücü gücü olduğu halde bağışlayana
verilir; gücü olmadan bağışlayana bu isim verilmez.
Allah, Halim'dir. Cezaları erteleyen veya
tamamen
kaldırandır.
Cezaların kaldırılması yalnızca, cezayı hak etmiş bazı müslüman
günahkarlara yönelik olup, inkarcıların bununla bir ilgisi yoktur.
O, cezayı hak
edenleri cezalandırmada acele davranmaz, tevbe etmeleri için
onlara süre verir. Dilerse, acil ceza verilmesi gereken günahlar için
anında cezalandırır. Ancak, O'nun hilmi, günahkarlara süre
tanımayı gerekli kılmaktadır.
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Eğer
Allah,
yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı,
yeryüzünde
hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir
süreye
kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah,
kullarını
görrmektedir." (Fatır, 45)
Bizler Halim
Rabbimize iman edenler olarak yumuşak huylu
tatlı
dilli, güler yüzlü, bal gibi sözlü olacağız. Su, yumuşacık
ama kayaları deliyor. Kuru ağaçların tepesine çıkıp çiçeğe
dönüşüyor. İbrahim'in yumuşaklığı Nemrut'un saltanatına son
veriyor."Allah
kahretsin" dediklerimizi Allah yok etseydi, tek
başımıza
kalırdık. "Ya Halim" diyelim.
Bir müslüman
ihlasla "Ya Halim" diye
bu mübarek ismin zikrine devam ederse onun tecellisine,
eserlerine vasıl olur. Ahlakı güzelleşir. Sinirleri yatışır. Afetlerden
korunur. Kazancı artar.
Tenbih: Rabb'inin
isyan
edenlere karşı Halim olduğunu bilen her müslümanın, emirlerine aykırı
davrananlara ve kendisine karşı çıkanlara yumuşaklıkla davranması ve
cezalandırmada acele etmemesi gerekir. Nasıl ki Rabb'inin sana yumuşak
davranmasını istiyor ve seviyorsan, aynı şekilde sende elinin altında
bulunalara yumuşak davran. Sen böyle davranmakla Rabb'inin hoşnutluğunu
kazanır ve bol sevap alırsın.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Bir
kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim
bağışlar ve barışı
sağlarsa,
onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez." (Şura,
40)
Bu ismi bilen, Allah'a daha fazla sevgi
besler, sözüne
bağlı kalır, vaadini yerine getirir. Gördüğü ayıpları örter, kimsenin
hak ve hukukuna tecavüz etmez.
|
Azim |
Azim : Sonsuz
azametli, en büyük ve ulu
Cenab-ı
Hak buyuruyor.
"O, yücedir,
büyüktür." (Bakara,
255)
"Göklerde ve yerde ne varsa
hepsi O'nundur.
O
yücedir, uludur." (Şura,
4)
Cenab-ı
Hak azimdir. Fakat O'nun azameti ancak kendine malumdur. Kullar O'nun
büyüklüğünü tam olarak anlayamaz. Her namazın tesbihini çekmeden evvel
okuduğumuz ayetel kürsünün sonunda: "Vehüvel
aliyyül azim" diyoruz. İşte burada Allah'ın azameti,
büyüklüğünün ne kadar sonsuz olduğunu düşünmemiz lazım.
Bir
toplumun büyüğü, kendisine karşı çıkılamayan ve emirleri üzerine
hareket
edilendir. Ancak böyle olmakla beraber bu kimse zaman gelip çeşitli
nedenlerle
zayıf düşer, aciz kalır, mağlup edilir, sahip olduğu saltanatından
ortada eser
kalmaz. Oysa Allah Teala, mutlak güç sahibidir ve hiçbir şey O'nu
güçsüz kılıp
aciz düşüremez. Karşı çıkılıp mağlup edilemez. O gerçek büyüktür.
Bu
ismin başkaları için kullanılması mecazi anlamdadır. Hakiki
büyüklük Allah'a mahsustur.
O, her büyükten daha büyüktür. Bu yüzden hiçbir akıl, O'nun büyüklüğün
kavrayamaz. Yaratılan bütün varlıklar O'ndan birçok ilimler öğrenmiş
olsa bile,
bu bilgiler sınırlı ve sonludur. Akılların, sonsuz nurunu kavramaktan
aciz
kaldığı, anlayışların izzetinin aydınlığında kaybolduğu Allah ne
yücedir. Bütün
her şey Allah'ın yüceliğine, büyüklüğüne ve kemaline göre bir hiç
gibidir. O'nun azametinin başlangıcı, yüceliğinin sonu yoktur.
Allah hiç bir şeye
muhtaç değildir ve yarattığı her
şeyde O'nun büyüklüğünü görmek mümkündür.
Allah'ın azametini
tefekkür eden insan; O'nun
büyüklüğü karşısında gafletten kurtulur, imanı kuvvetlenir; acz ve
kusurlarını
anlar. Alemin düzenliliğini, yaratılış gayesini, verilen nimet ve
güzellikleri,
dünyanın geçiciliğini, süt veren hayvanlardaki icazı, gece ve gündüzün
dönüşümünü düşünen insan, Allah'u Tealâ'nın sonsuz ihsanlarıyla
kullarını nasıl
donattığı karşısında O'nun büyüklüğünü idrak eder.
Büyüklük ve ululuk yalnız ve yalnız Allah'a aittir. Bunların gerçekleri
kavranılamadığı gibı mahiyetlerinede ulaşılamaz. Resülullah (s.a.v)
buyurdular
ki: "Allah Teâla hazretleri şöyle dedi: "Büyüklük benim örtümdür,
ululuk da elbisemdir. Kim bu iki şeyde benimle çekişirse ona azab
veririm."
Bir
müslüman ihlasla, inanarak ve yaşayarak "Yâ
Azim" diye bu mübarek ismin zikrine devam ederse onun tecellisine
nail
olur. İzzet ve şerefe kavuşur. Şifa bulur. Korkulardan emin olur.
Bu ismi
şerifi 1020 defa okumaya devam edene Cenab-ı Hak müşkülatını
giderecek
bir kuvvet azime ihsan buyurur. Herkese karşı sözü etkili olur. İtibari
olup
herkes ona hürmet eder ve saygı gösterir.
|
Ğafur |
Ğafur
: Kullarının günahlarını
çok
örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır.
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"O,
günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı çetin, lütuf
sahibi Allah'tandır
ki. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur, dönüş ancak O'nadır." (Mümin, 3)
"Dikkat
et! O, azizdir ve çok bağışlayandır."
(Zümer, 5)
"Kullarıma,
benim, çok
bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu
haber ver." (Hicr,
49)
"Hakikaten Allah
çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir." (Hacc, 60)
Allah,
kullarını sadece bir kere değil
defalarca bağışlar. Öyle
ki, O'nun bağışlaması sayılamaz. Kullarını
dünya ve ahirette rezil etmeyen onların günahlarını gizleyen, örten ve
günahlarından dolayı cezalandırmayan. Allah, iyiyi-güzeli
açığa
çıkaran,
kötüyü, çirkini örtendir. Allah dünyada üzerlerini örtmek,
ahirette
de cezasını vermemek suretiyle bunu örter. Allah insanı üç türlü
örtü ile örtmüştür.
- İlk örtü;
insanın ayıp ve çirkin görünen yerlerini
gizleyen elbiseleridir.
- İkincisi;
insanın fikir, düşünce ve hayallerini
kalbinde gizlemesidir.
- Üçüncüsü ise;
Allah kulunun günahlarını örtmüş,
gizlemiş; günahlarını sevaba çevirmiş, sanki hiç günah
işlememiş
gibi ahirette yalnızca sevaplarını yazan kitaplarını vermiştir.
Peygamber
Efendimiz
(s.a.v) buyuruyor :
- Kul,
günahını itiraf eder ve tevbe ederse, Allah tevbesini kabul eder.
- Açıktan
günah işleyenler dışında ümmetimin tamamı affedilir.
- Kim
bir müslümanın hata ve günahlarını örterse, Allah da dünyada ve
ahirette o kimsenin hata ve günahlarını örter.
Tenbih
: O'ndan
başka kulların günahlarını
bağışlayan kimse yoktur.
İçtenlikle tevbe eden, sanki hiç günah işlememiş gibidir. Kullar
için zorunlu olan, bağışlaması pek geniş olan Allah'tan günahlarının
bağışlamasını talep etmek ve hiç bir zaman ondan ümit kesmemektir.
Her
müslüman, bir günah
işlediğinde onu insanlardan
gizlemeli ve asla açığa vurmamalıdır. Günahlarını yalnızca
Allah'a itiraf etmeli ve ondan bağışlanma dilemelidir.
Bu ismi bilen her
müslüman, kendi günahlarını örrtüp gizlediği
gibi, başkalarının da günahlarını örtüp gizlemeli ve açığa
vurmamalıdır. Yüce Allah'ın şu ayetini akıldan çıkarmamalıdır. "Allah'ın
sizi bağışlamasını
arzulamaz
mısınız? " (Nur,
22)
Bu
ismi celilin 1286 defa tilavetine devam edenin
günahlarını Cenab-ı Hak afv ve mağfiret buyurur. Kendisine karşı gazab
ve düşmanlık zarar ve tesir etmez. Gazab anında kendini gören sukunet
bulur. Hiddetinden eser kalmaz.
|
Şekur |
Şekûr
: Yapılan
görevlere karşı bol karşılık veren
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Eğer Allah'a güzel bir
borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat
arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr'dur, Halim'dir. " (Teğabün,
17)
Şükür;
teşekkür etmek, insanlık kurallarına uyarak nankörlük etmemek
anlamlarına gelir. Şükretmeyen, verilen nimetlerin kimler tarafından
verildiğini farketmeyn insan nankör bir insandır.
Şekûr,
şükrü devam eden ve büyük-küçük ibadet ayrımı
yapmaksızın şükrü bütün itaat edenleri kapsayandır.
Gerçek şükür, nimet
verene şükretmekle
eksikliğini itiraf etmektir. Bu yüzden Yüce Allah,
"Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın"
(Sebe, 13)
buyurunca,
Hz.Davud
a.s.:
"Ey
Rabb'im! Sana nasıl şükredeyim ki? Benim şükrüm bile senin bir
nimetindir" demiş,
Yüce
Allah da şöyle cevap vermiştir:
"İşte
şimdi Beni tanıdın ve Bana şükrettin ey Davud! Çünkü şükretmenin
de
Benim bir nimetim olduğunu bildin".
Nimete şükürle karşılık vermek, nimetlerin daha da artmasına vesile
olur.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"...Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten
size
artırırım.." (İbrahim,7)
Şükrün
üç temel şartı bulunmaktadır:
1. Nimet
verenin verdiği nimeti kabul edip bunu ikrar etmek.
2.
Verilen bu nimeti Allah'a itaat etmede kullanmak.
3.
Allah'ın dilemesiyle bu nimetin ulaşmasına vesile olanlara teşekkür
etmek.
Cenab-ı Hak
şükrü kabul eder ve
karşılıksız bırakmaz. Şükrü şükürle ve ondan daha fazlasıyla
cevaplandırır. Böylece iyiliklerin çoğalmasına yol açar.
Kullarına, onlar
tarafından şükrü ifade edilen
nimetleri artıracağına dair Allah'ın kesin vaadi vardır. Şükür yolunu
tutanlar;
kendilerine gelmiş olan nimetleri, sebeplerden, vasıtalardan değil,
ancak
Allah'tan olduğunu itiraf ederler. Çünkü onlar hediyeyi getiren
uşaklara değil,
gönderen efendiye bakarlar. Gönüllerinden inanmışlardır ki, nimeti
yaratan, kısmet
eden, gönderen, onunla meşgul olacak kuvvetleri, sebepleri veren,
tertib eden
ancak Allah'tır.
Bazı Allah
dostlarına:
"Şükür
nedir" diye sorulduğunda;
"Allah'ın verdiği nimetlerle O'na isyan
etmemendir" şeklinde cevap vermişlerdir.
Her
müslüman, mutlak
Şekûr (Şükredilen)un Allah
olduğunu, âlimlerin ittifakıyla O'na şükretmenin farz olduğunu ve
Allah'ın azı
da çoğu da kabul ettiğini bilmesi gerekir.
Bil ki,
her aza ve organın kendisine has bir şükrü
vardır.Nasıl ki dil şükür sözcükleriyle Rabb'ine şükrediyorsa, diğer
organlarda
kendilerine göre Rablerine şükretmelidir. Her aza ve organın şükrü,
yaratılış
amacına göredir. Her organ, Allah'ın emrine uymada ve yasağından
kaçınmakta
kullanılmalıdır. Buna göre:
Bedenin
şükrü,
organları
Allah'a itaatin dışında kullanmamandır.
Kalbin
şükrü, onu Allah'ı anma ve bilme dışında
şeylerle meşgul
etmemektir.
Dilin
şükrü, onu Allah'tan başka kimseleri övme ve
methetmede
kullanmamandır.
Malın
şükrü, Allah'ın sevdiği ve hoşnut olduğu
yerlerin dışında
harcamamandır.
Allah'a
şükretme konusunda bunları bildikten sonra
müslüman, insanlar arasında kendisine iyilik yapanlara teşekkür etmeli
ve şu
hadis-i şerif-i unutmamalıdır:
"İnsanlara
teşekkür etmeyen, Allah'a şükretmez"
İhlasla
"Yâ Şekûr" diye
bir müslüman bu isme devam etse, iyi
ameller yapmak nasip olur.
|
Aliyy
|
Aliyy
: En
üstün ve en yüksek
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"O,
yücedir, büyüktür." (Bakara, 255)
"Allah
yücedir, büyüktür." (Nisa, 34)
"O,
görüleni de görülmeyeni de bilir; çok
büyüktür, yücedir." (Rad, 9)
Allah'ın
yüceliğinin üstünde hiçbir yücelik yoktur. Bütün dereceler ve
mertebeler O'ndan
aşağıdır. Allah, her üstün ve yüksek makamın daha üstündedir. Zira
varlıklar ya
etkileyen veya etkilenendir. Etkileyen etkilenenden üstündür. Allah
Teâlâ, her
varlığı etkileyendir. Bütün varlıklara O'nun bir eseri ve
etkilenenidir. Bu
yüzden O, bütün varlıklardan daha üstün ve yücedir.
Allah
kendi zatında yücedir. Bu yüzden her şeyden daha yücedir. O'nun bu
yüceliği
cihet ve mekan bakımından değildir. Zira O, cihet ve mekandan
münezehtir.
Allah'ın
varlıklar üzerindeki üstünlüğüne, yüceliğine, büyüklüğüne inanıp bunu
müşahede
eden kimse, bu sıfatın gereği olarak O'na ibadet eder. Kalbinde
sonsuzluk nuru
ışıldar.
Allah
Kuran'da
kendisini bizlere tanıtmıştır: Tüm alemleri yaratan, kainatın tek
hakimi olan
Allah uludur. Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların yegane
sahibi
O'dur. O'ndan başka ilah yoktur, Allah insanların şirk koştuklarından
çok
yücedir. Tüm mülk O'na aittir; O, herşeye güç yetirendir. O, yüce
makamların da
sahibidir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk; Allah alemlerden
müstağnidir. Kuşkusuz 'en güzel isimler' Allah'a ait olduğu için
O'nu
eksiksiz olarak tarif etmek bir insan için mümkün değildir. O'nu ancak
kendisinin bize bildirdiği ile tanıyabilir, yüceliğini ancak Kuran
ayetleriyle
takdir edebiliriz.
Allah,
yücelerin en yücesidir. Namazımızın her secdesinde üç defa "Subhane
Rabiyel ala" diyoruz. Gerçi Rabbimiz bizim yüceltmemize muhtaç
değildir.
Bizim yükseltmemiz, kulluk görevimizi ifa etmemiz için yapılan bir
vazifedir.
|
Kebir
|
Kebir
:
Mutlak büyük
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"O,
gaybı da, müsahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir." (Ra'd,
9)
"Doğrusu
Allah Yücedir, büyüktür." (Nisa,
34)
"Gerçekten
Allah, Yücedir, büyüktür." (Hacc,
62)
"Şüphesiz
Allah,
Yücedir, büyüktür." (Lokman,
30)
"O,
çok Yücedir, çok büyüktür." (Sebe,
23)
"Artık
hüküm,
Yüce, büyük olan Allah'ındır." (Mumin,
12)
O,
her şey
kendisinden daha küçük olan ve hiçbir şekilde, hiçbir çerçeveye
sığdırılamayan
tek ve biricik büyüktür.
Mevla'nın
büyüklüğü hudutsuzdur. Kendisinden başka O'nu bilen kimse yoktur. O'nun
büyüklüğünü anlayamayız. Ancak yarattığı şeylerin ne kadar büyük
olduğunu düşünürsek O'nun büyüklüğünü anlamış oluruz.
Kebir,
büyüklük sahibi demektir. Büyüklük, zatın kemale kavuşmasından ve
varlığının mükemmel oluşundan ibarettir. Bu yalnız Allah için
geçerlidir.
Bu
sıfat mutlak olarak sadece Allah'a mahsustur. Yaratıklar için sadece
mecazi
olarak kullanılabilir.
|
Hafiz
|
Hafiz : Koruyucu
ve muhafaza edici
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Ve itaatten çıkmış her azgın şeytandan
koruduk;" (Saffat,7)
"...Senin
Rabbin, herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur." (Sebe,21)
"O'nun
(insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah'ın
emriyle gözetip-korumaktadırlar." (Ra'd,11)
"El-Hafiz"
ismi Kur'an-ı Kerim'in 6 yerinde
geçmektedir.
Melekler
insanları Allah'ın emri ile korumaktadırlar. Bunun yanında
işlediklerinide kaydetmekte, böylece korumaya almaktadırlar. Allah,
dostlarını
günah işlemekten ve şeytanın tuzaklarına düşmekten korur.
Allah,
sıkıntı zamanında seni şikayet etmekten koruyan, nimet zamanında
da seni
felaketlerden koruyandır.
Allah'ın
bütün varlıkları koruması olmasaydı, varlığı mümkün olan
hiçbir şeyin
varlığı devam etmezdi. Allah, bütün varlıkları tekrar yokluğa dönmekten
korumuştur.
En büyük
koruma, kalpleri korumadır. Müslümanın dinini her türlü küfür,
nifak,
fitne, sınırsız arzu ve isteklerden ve türlü bi'd'atlerden koruması
korumaların
en büyüğüdür. Çünkü bu sayede müslüman, doğru yoldan ayrılıp başka
yollara
sapmaktan kurtulur.
Bu ismin
manası ancak Allah'ın yüceliğini ve kainatı koruma gücünü uzun
uzun
düşünmekle bilinebilinir. Yoksa sadece lügattaki manasını düşünmekle
değil.
Korumak
iki yönden olur:
Birincisi,
varlıkların belli bir zamana kadar devamını sağlamak,
muhafaza etmek
ki, Allah gökler, yerler gibi fazla yaşayan varlıkların da, hayvan,
bitiki ve
insan gibi ömrü az olan varlıkların da hafızıdır.
Mesela,
yerden biten otu bile muhafaza etmiştir. Onun özünü korumak
için ona
kabuk vermiştir. Bir kutu gibi onu, kabuğun içine saklamıştır. Yumuşak
kalması
için de ona rutubet bahşetmiştir. Yalın kabukla korunmayacak şeyi, ona
diken
vererek korumuştur.
İkincisi,
birbirine zıt olan şeyleri birbirlerinin şerrinden korumak.
Allah
bunları, kâh eşit kuvvette kılmakta, kâh mağlup olan tarafın imdadına
yetişmekle korumuştur. Bunu bir misal ile izah edelim:
Mesela,
hararet rutubeti yok eder, kurutur. Mağup olduğu zaman,
soğukluk
(bürudet) ve rutubet zayıflamaya hatta yavaş yavaş yok olmaya başlar.
Hararet
ve kuruluk fazlaşır. Bunu önlemek için Allah başka bir cisimle o
rutubetin
imdadına yetişir. Ona bir susuzluk verir, su içme ihtiyacını duyar. Su
içtiği
gibi harareti bereraf edilmiş olur. Böylece vücutta gereken denge temin
edilmiş
olur.
Bu ismi şerifi 988 defa okumaya devam eden; nsan ve cin şerrinden bela
ve
afattan muhafaza olur.
|
Mukît
|
Mukît
: Gıda
veren, bakıp koruyan
Gıdalandıran, besleyen,
bakıp gözeten, muktedir olan, her şeyin
karşılığını veren, gözetici ve şahit.
Herkese uygun
olarak
gıdalarını yaratan O'dur.
Çalışmanın, sebeplere
sarılmanın ibadet olduğunu bildiğimiz için çalışacağız,
çalışırken Rabbin rızasını isteyeceğiz. Bize uygun gıdamız bizim
gölgemiz gibi
bizi takip eder. Gölgenin peşinden gidenler sonuna varamadan öldüler.
Midemizi helal ve
temiz
gıdayla, aklımızı şeriat ve tabiat ilimleriyle, gönlümüzü
Allah sevgisiyle gıdalandıralım.
Tenbih:
Müslüman
Allah'tan başka kulların ihtiyaçlarını karşılayan, işlerini düzenleyip
yürüten,
onlara azık ve rızık veren olmadığını ve en üstün rızkın akıl nimeti
olduğunu
bilmelidir. Müslüman, gücü yettiğince yakın-uzak ve güçlü zayıf ayrımı
yapmaksızın muhtaç insanların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmalıdır.
Önce
yakınlarını tercih etmeli yoksa başkalarına yönelmelidir.
Peygamber
Efendimiz
(s.a.v) buyuruyor: "Azık isteyene
vermemek, kişiye
günah olarak yeter."
Kötü huylu çocuğu olan
bir kimse "Ya Mukît" ismini 7
kere bir boş kaba okusa ve o kabı su ile doldurup o kötü huylu çocuğuna
içirse
Allah'ın izniyle o çocuğun huyu güzelleşir.
Bu ismi şerifi 550
kere
okuyanın malında bereket hasıl olur.
|
Hasib
|
Hasib : Yaratılan
varlıkların hesabını yapan ve bilen
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"...Hesap
görücü olarak Allah yeter." (Nisa, 6)
"...Şüphesiz,
Allah her şeyin
hesabını tam olarak yapandır." (Nisa, 86)
"...Ve O,
hesap
görenlerin en süratli olanıdır." (Enam, 62)
"... Allah,
hesabı pek seri görendir." (Bakara, 202)
İnsanların
ahirette yaptıklarının karşılığını almak için bir hesap kontrolünden
geçmeleri lazımdır. İşte bu hesapları noksansız yapacak olan
Hz.Allah'tır. O'nun hesabı süratlidir. Bir anda bütün mahlukatın
hesabını görecektir. İmanı kuvvetli olanın hesabı göz açıp
yumuncaya kadar kolay olacak, imanı zayıf olanın hesabı ise çok
sürecektir.
Bu ismin
bir
çok anlamı zikredilmiştir.
Parçaları
bütünüyle bilen,
Hesap
etmeden
bilen
Bütün
üstün
niteliklere sahip olan,
Hiç bir
eksiği
ve kusuru olmayan,
Kıyamet
günü
kullarını hesaba çekecek ve sorgulayacak olandır.
O, kendi
kereminden fazlasıyla verendir.
Her
insan
kendisini ağır hesaptan kurtarmak için çalışmalı, Allah'ın belirlediği
sınırlara dikkat etmeli, ahiretteki hesabının hafif olması için daha bu
dünyada
iken kendisini hesaba çekip yanlışlarını düzeltmelidir.
İhlasla
"Yâ Hasib" diye bir müslüman bu isme devam etse, gözden,
zalimden kurtulur. Duası kabul olur.
|
Celil
|
Celil
: Ululuk,
azamet ve büyüklük sahibi
Cenab-ı
Hak Buyuruyor:
"Celal ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki
kalacak" (Rahman, 27)
"Celal
ve ikram sahibi Rabbinin adı
yücelerden yücedir." (Rahman, 78)
Celil
ismi, Kur'an'da bu şekliyle değil,
Zü'l-celâli ve'l-ikram olarak Rahman suresinde iki yerde geçer.
Celalet
ve ululuk ancak Allah'a mahsustur.
Her yerde, her zaman hazır ve nazır olan Allah'ın ilmi her şeyi
kuşatır.
Her
büyük O'nun büyüklüğünün yanında hiç
bir anlam ifade etmez.
Allah'ı
diğer insanlardan daha fazla
tanıyan ariflerin pek çoğu bu isimlerle O'nu dua etmeyi tercih
ederler.
Bir
müslüman ihlasla,
inanarak ve yaşayarak "Yâ Celil" diye bu mübarek ismin zikrine
devam ederse, onun tecellisine, eserlerine nail olur. Saygı görür.
ahlakı
güzelleşir. Zalimlerden kurtulur. Maddi ve manevi güce kavuşur.
Bu
ismi bilmenin faydası
Allah'ın
sana iyilik ve bağışta bulunup
nimetler verdiği gibi sen de, başkalarına iyililik yap ve bağışta
bulun.
İnsanların yaptıkları hataları bağışla. Kötülükleri terk
etmeyenleri
güzelce terk et, kötülükleririni iyilikle başından sav. Seninle
ilşikisini kesenle sen ilişkini kesme. Sana vermeyene sen vermeye devam
et.
Sana haksızlık edeni affet. Seni kötüleyen ve sana sövene karşılık
verme,
sabret. Allah'ın sana iyilik yaptığı gibi sen de başklarına iyilik yap
ve sana
kötülük edene iyilikle davran.
|
Kerim
|
Kerim
: Çok
cömert, hudutsuz ikram sahibi
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Oku,
Rabbin en büyük kerem sahibidir;" (Alak,
3)
"Ey
insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan
nedir?" (Infitar,
6)
O
vaad ettiği zaman
sözünü yere getiren, verdiği zaman son derece çok veren, ne kadar
verdiğine ve
kime verdiğine aldırmayandır. O'ndan başkasına muhtaç
olduğu
söylendiğinde razı olmaz. Kendisine sığınan ve gönül vereni boş
çevirmez,
rahmetine gark eder. Vesilelere ve şefaatçilere muhtaç bırakmadan
doğrudan
doğruya kendisine iltica ettirir.
Cenab-ı
Hak hiç şüphesiz Kerim'dir; O'nun ikramı hudutsuzdur. Yapacağı ikram
karşılıksızdır. İstediğine ikramda bulunur, istediğine bir dirhem
vermez olur. Bunu O'na kimse soramaz. Onun için her zaman
Allah'ın keremine sığınmamız menfaatimiz menfaatimiz icabıdır. O'nun
bir keremi de azap edeceği zaman kulunu bağışlamasıdır. Allah bizi o
bağışa girenlerfden eylesin.
Tenbih: Kendisine verilmiş olan yeteneğini
kullanan
ve görüp akleden bir
insan; kim tarafından yaratıldığını, kendi başına elde etmeye asla güç
yetiremeyeceği sayısız nimeti kimin verdiğini, algılama, düşünebilme,
akledebilme kabiliyetlerine nasıl sahip olduğunu düşünür. Bunları
düşünen
insanın karşısına çıkan gerçek tektir: İnsanı var eden ve asla güç
yetiremeyeceği üstün nimetleri ona bağışlayan, son derece cömert olan
Allah'tır.
Bir
Müslüman ihlasla, inanarak ve yaşayarak "Yâ Kerim" diye bu
mübarek ismin zikrine devam ederse onunu tecellisine, eserlerine nâil
olur.
Ahlâkı güzelleşir. Kazancı artar. Her türlü şerden korunur. Günahları
affolur.
270
defa okumak Cenab-ı Hakkın lütuf ve keremine vesile olur.
|
Rakib
|
Rakîb
: Bakıp
gözeten ve kendisinden hiçbir şey gizlenemeyen.
Cenab-ı
hak buyuruyor:
"Allah her şeyi gözetler" (Ahzab,
52)
"Şüphesiz Allah sizin üzerinizde
gözetleyicidir." (Nisa,
1)
"Ben onlara, ancak bana emrettiğini
söyledim: Benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum
müddetçe
onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine
gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin. " (Maide,
117)
Rakib
ismi, Kur'an-ı Kerim'in 3 yerinde geçmektedir.
Rakib,
koruyup gözetleyendir. Öyleki hiçbir şey
O'ndan kaybolmaz. Gizlilikleri ve sırları bilen, görendir. Hiçbir söz
ve gizli
konuşma O'na gizli değildir. Allah, unutmasının mümkün olmadığı mutlak
ilmiyle
bütün varlıkları gözetleyip denetleyendir.
Her müslüman, Yüce Allah'ın kendini ve bütün
varlıkları gözetlediğini, onları murakebe ettiğini, bunun için herkese
iki
melek tayin ettiğini, bu meleklerin insanın her sözünü ve her fiilini
yazıp
kaydettiğini, Allah'ın ahirette ceza veye mükafatı bu murakebeye göre
vereceğini bilmelidir. Allah'ın kendisini gözetlediğine dair bilgisi
kesinlik
(yakîn) derecesine ulaşan kimse, ömrünü boş ve yararsız işlerde
harcamaz, alıp
verdiği nefesleri bile O'nun zikriyle almaya çalışır. Bütün davranış,
işlerinde
ve sözlerinde O'nun emir ve yasaklarına uygun hareket ve davranışlarda
bulunur,
insanlarlailişkilerini bu esas üzere düzenler. Rabbin kendisini
gözetlediğini
unutmayan kalp, kalp ilimlerinde ileri derecelere ulaşır.
Bir
kimse bu ismi "Yâ
Rakib" kendi üzerine, yahut ehli veya evladı üzerine veyahutda malı
üzerine yedi kere okusa onlar Hak Tealanın emanında olur, Allah onları
emniyeti
altına alır. (4)
312 defa
okumak Allah tarafından rütbe ve mertebeye
vesile olur, sır ve hakikatlere erer, basireti açılır.
|
Mücib |
Mücîb
: Duaları
kabul eden
Cenab-ı
Hak buyuruyor.
"Kullarım Beni
sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua
ettiği
zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma
cevap
versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar."
(Bakara,
186)
Dua
kulluk
makamlarının en önemlisidir.
Duadan maksat bildirmek değil, kulluk göstermek; tevazu ve alçak
gönüllülük arz
ederek müracaatta bulunmaktır. Maksat bu olunca, kaza ve kaderine rıza
ile
beraber Allah'a dua etmek, insanlık hissesini tercih değil; Allah'ın
kudretine
her şeyden fazla saygı duymaktır. Bu da en büyük makamdır. Bu da en
büyük
makamdır.
İstenenin
açıkça ifade edilmesi, duanın zaruretlerinden değildir. Zaman olur ki
edep ve yerini bilen huzur ehli için hâl, sözden daha edepli olur. "Ey
Rabbim huzurundayım, hâlim sana malum." demek, söyleyenin makamına,
kalbinin doğruluk ve ihlas derecesine göre, en belağatlı dualardan daha
belağatlı olur.
Dua
hakkında naklî deliller o kadar çoktur ki, bunları ancak kâfirler inkar
edebilirler.
"Bana dua ediniz ki size icabet edeyim."
(Ğâfir, 60),
"Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua
ediniz." (A'râf, 55),
"Yoksa sıkıntıya düşen kimseye, kendisine
dua ettiği zaman icabet eden
mi?" (Neml, 62),
"De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne kıymet
verir?" (Furkan, 77),
"Hiç olmazsa böyle şiddetimiz geldiği zaman
bari yalvarsaydılar. Fakat
onların kalbleri katılaşmıştır." (En'âm,43)
gibi
nice âyetler
vardır.
Bunların sonuncusu gösteriyor ki Allah, dua edip istemeyenlere gazab
eder.
Dua
eden kimsenin gönlü, Allah'tan başkasıyla meşgul olduğu müddetçe
gerçekten
dua etmiş olmaz. Allah'tan başka şeylerin hepsinden uzak olduğu vakit
de
Hakk'ın birliğinin marifetine dalar. Bu makamda kaldıkça kendi hakkını
düşünme
ve insanlık nasibini talepten kaçınır, bütün vasıtalar kaldırılır ve o
zaman
Allah'ın yakınlığı hasıl olur. Çünkü kul, kendi arzusuna yönelik olduğu
sürece
Allah'a yaklaşamaz, o arzu engelleyici bir vasıta olur. Bu,
kaldırıldığı zaman
ise: "Ben işimi Allah'a bırakıyorum.
Şüphesiz ki Allah kullarını
görür." (Ğâfir, 40/44) âyetindeki havale, tam bir samimiyetle
ortaya
çıkmış bulunur. Göz, Hakk'ın gözü olarak görür; kulak, Hakk'ın kulağı
olarak
işitir; kalb Hakk'ın aynası olarak bilir, duyar, ister. O zaman
milyonlarca
sebeplerin, asırlarca zamanların yapamadığı şeyler, Allah'ın dilemesi
hükmüyle,
"ol" demekle oluverir.
İşte
Cenab-ı Allah bu konudaki bütün şüpheleri
defetmek ve kullarını irşad için duanın önemine işaret ederek oruç
emrinden
sonra Peygamberine buyuruyor ki: Kullarım sana benden sorarlarsa
ben
yakınım, bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyle
ise
onlar da benim emirlerime candan icabet edip, tutunsunlar ve bana
inansınlar...
doğruca arzularına kavuşabilsinler."
Müslüman
daima
Allah'a muhtaç olduğunun bilincinde olmalı ve yalnız O'na güvenip
dayanmalıdır. O'nun duaları işittiğini, başına gelen bela ve
musibetleri
bildiğini, sıkıntı ve zorluklardan haberdar olduğunu unutmamamlı ve
ümitsizliğe
kapılmamalıdır. Dua yaptığı ve talepte bulunduğu istekler, kendisini
Allah'a
yaklaştıracak istekler olmalıdır.
İhlasla
"Yâ Mücib" diye bir müslüman bu isme devam etse,
insanlar tarafından sevilir, duası kabul olur.
55
defa okuyanın meşru duaları kabul olunur.
|
Vasi |
Vasi
: İlmi
ve rahmeti geniş ve sınırsız,
geniş olan
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Allah geniş olandır, bilendir.""
(Bakara,
247)
Bu isim, Kur'an-ı
Kerim'in birçok yerinde geçmektedir.
Allah,
Kuran'da
'göklerin ve yerin Rabbi' olduğunu bizlere bildirir. Bütün genişliğe
sahip
olanın da Kendisi olduğunu söyler. Allah her yere istiva etmiştir.
Allah'ın
mülkü geniştir. Nimetleri tükenmez, rahmetinin sınırı yoktur,
bağışlaması da
çok geniş olandır. Kullarının tüm ihtiyaçlarını onlar hiçbir şey
yapmadan
karşılayan Allah'ın rahmeti ve merhameti sonsuzdur. 'Vasi' sıfatı
özellikle müminler üzerinde çok yoğun olarak tecelli eder. Yukarıda da
belirttiğimiz gibi Allah'ın rahmeti ve merhameti son derece geniştir.
İnanan
kullarını rahmetiyle sarıp kuşatmıştır ve dünyada onları tüm
düşmanlardan
korur.
Allah'ın
sıfat ve
nitelikleri pek çok ve geniştir. O, var olan her şeyi kuşatmıştır. Bu
yüzden
hiç kimse O'na gereği gibi hamd ve sena edemez. O, ancak kendisini
övdüğü
gibidir. Yüceliği, iktidarı, mülkü, fazlı ve keremi, iyilik ve ihsanı,
cömertlik ve keremi pek geniştir. O'nun varlığı bütün zamanları, hatta
zaman
öncesini ve sonrasını bile kuşatmıştır. Zira O öncesiz ve sonsuzdur.
O'nun
bilgisi bütün bilgileri kapsamıştır. Bir bilgi, O'nu öteki bilgilerle
uğraşmaktan men etmez. O'nun gücü bütün güçlerin üstündedir. Hiçbir güç
O'nu
başka bir güçle meşgul etmez. Hiçbir durum, O'nu başka bir durumla
ilgilenmekten men edemez. O'nun işitmesi, işitilen bütün sesleri
kapsayacak
genişliktedir. Hiçbir ses ve dua, O'nu başka ses ve duaları işitmekten
men
edemez. O'nun sıkıntıda olan birisine yardım etmesi, başkalrını ihmal
etmeye
veya yardımı ertelemesine mani olmaz.
Bu
ismi şerifi 137
defa okuyanın zor işleri kolaylaşır. Darlıktan genişliğe, esaretten
hürriyete
kavuşur.
|
Hakim |
Hakim
: Hikmet
ve hüküm sahibi, yerli
yerine koyan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O, Aziz, Hakimdir." (Haşr Suresi,
24)
Yüce
Allah yegane hüküm ve hikmet sahibidir:
"Kulları üzerine hikmet gereğince galebe ve tasarruf sahibidir,
tedbirinde
yegane hüküm ve hikmet sahibidir ve kullarının gizli hallerinden
haberdardır. Allah'ın emir ve yasakları bir hikmete dayalıdır. Allah,
kayıt,
sınır tanımayan bilgisi sayesinde insan için neyin yararlı, neyin
zararlı
olduğunu bilir. O halde inananlara neyi emrediyorsa onların yararına,
onları
nereden sakındırıyorsa, o şeyler onların zararınadır.
O,
yarattığı her şeyde, yarattıklarını yerli yerine
koymasında ve o yeri onun için hazırlamasında iyiliği bol olan, çok
cömert,
Hâkim veadalet sahibidir.
Kur'an-ı
Kerim'de 97 yerde geçer.
İhlasla
"Yâ Hakim" diye bir müslüman
bu isme devam etse, ilim ve hikmet sahibi olur. Rızkı genişler.
|
Vedud
|
Vedûd : Seven,
bütün mahlukatın hayrını isteyen, onlara ihsan eden.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na
tevbe
edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, çok sever" (Hud,
90)
"O, çok bağışlayan ve
çok sevendir." (Buruc,
14)
Kur'an-ı
Kerimde Yüce Allah kendini iki
yerde Vedûd olarak tanıtır. Vedûd
kelimesi iki anlama
gelmektedir. Nimetleri gereği kullarını sevendir. Çünkü O, kendisine
tevbe eden
ve yönelen kimseyi sever. Yine O, sevilendir .
Kul
Allah'ın gayretiyle Rabbi'ni sevince, Allah'ta onu
bir başkasının sevgisiyle mükafatlandırır. İşte bu, gerçekte tam bir
ihsandır.
Çünkü sebep de O'dur, müsebbeb de O'dur. Bundan maksat karşılıklı
sevgi
değildir. Bu ancak kullarından şükredenleri ve şükürleri sebebiyle
Allah'ın
onları sevmesidir. Bunların hepsi kulun maslahatı ve iyiliği içindir.
Sevgiyi
yaratan ve onu müminlerin kalbine yerleştiren yüce Allah çok
mübarektir. Daha
sonra O, bu sevgiyi dostlarının kallbinde öyle bir noktaya ulaştırır
ki, artık
bu noktada diğer bütün sevgiler çok küçük ve değersiz bir hale
gelir ve
onların bağından kurtulurlar, bela ve musibetler onlara hafif gelir,
ibadet ve
taatlerin zorlukları onlara zevk verir ve sonunda sevgilerin en yücesi
olan
Allah sevgisini, Allah rızasını elde etme ve Allah'a yakın olma gibi
çeşitli kerametlerden
dilediğini elde eder.
Allah'ın
Vedûd ismini
bilen her müslüman, insanlarla sevgi ve muhabete dayalı ilişkiler
kurmalı, itaat ve ibadetlerle Allah'ın sevgisini kazanmaya
çalışmalıdır.
Tenbih :
Kullardan
bu isme ve vasfa layık olan o kişidir ki, Allah'ın mahlukatına karşı
daima
iyilik murad eder. Kendisi için arzuladığını onlar için de arzular.
Hatta
onların menfaatlerini kendi menfaatlerine tercih eder.
Bu ulvi
duygu ancak, zor anlarda, insanların kin ve
öfkeleri ile karşılaşıldığı hallerde ortaya çıkar. Onların kötülükleri,
onlara
karşı iyilik istenmesine mani olmaz.
İki kişi
arasında bir ihtilaf meydana
gelirse bir yemek üzerine "Yâ Vedûd" ismini 1000 kere
okuyup sonra o yemeği o muhalefet eden kimseye verirse ve yedirirse
aradaki
anlaşmazlık ortadan kalkar.
Bu ismin
20 defa okunması insanların
kalblerinin ona muhabet beslemesine, her yerde hurmet ve kabul
görmesine,
aradaki buğz ve düşmanlığın kalkmasına, birbirlerini sevmelerine ve
dost
olmalarına neden olur.
|
Mecid |
Mecid : Şanı büyük ve yüksek, ikramı çok, yüce
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Arş'ın sahibidir; Mecid
(yüce)dir." (Buruc,
15)
"Şüphesiz ki O, övülmeye lâyık olandır,
Mecid'dir." (Hud,
73)
Kur'an-ı
Kerim'de ikisinde Kur'an ismi, ikisi de
Allah'ın ismi olarak 4 yerde geçmektedir.
Allah'ın
şanı tüm kainatta kendini apaçık delillerle göstermektedir. O'nun
şanının yüceliğini tanımayan hiçbir insan yoktur. O'nu inkar edenler,
"inanmıyoruz" diyenler bile O'nun yarattıklarına şahit oldukları için
aslında gücünü ve şanını tanıyıp bilirler. Ancak içlerindeki büyüklenme
arzusu
sebebiyle inkar ederler. Allah'ın kainatta yarattığı muhteşem
güzellikler de,
kusursuz sistemler de O'nun şanına yaraşır şekildedir. Gökyüzünde
tonlarca
ağırlığında su taşıyan bulutlar, milyonlarca ışık yılı uzaklıkta
bulunan
yıldızlar, büyük bir gürültüyle ve inanılmaz bir güçle akan şelaleler,
uçsuz
bucaksız genişlikteki okyanuslar, zirvesi karlarla kaplı olan binlerce
metre yükseklikteki
dağlar, içinde birbirinden değişik renkte ve seste sayısız canlı
türleri
barındıran ormanlar, O'nun yarattığı güzelliklerden yalnızca birkaç
tanesidir.
Birkaç saniyede bir şehri yerle bir eden deprem, bir anda patlayarak
binlerce
derecelik ısıdaki lavlarını boşaltan bir volkan, herşeyi önüne katıp
götüren
sel, düştüğü anda isabet ettiği yere ölüm getiren yıldırım, herşeyi
yıkıp geçen
bir tayfun yalnızca O'nun gücünün göstergeleridir. Allah hepsini
şanına
yaraşır şekilde yaratmıştır. Onun yarattıkları ise kendilerine bu
azaplardan
herhangi biri dokunduğunda bir daha kalkmamak üzere oldukları yere
çöküverirler. Allah'ın kainatta yarattığı muhteşem güzellikler de,
kusursuz
sistemler de O'nun şanına yaraşır şekildedir. Gökyüzünde tonlarca
ağırlığında
su taşıyan bulutlar, milyonlarca ışık yılı uzaklıkta bulunan yıldızlar,
büyük
bir gürültüyle ve inanılmaz bir güçle akan şelaleler, uçsuz bucaksız
genişlikteki okyanuslar, zirvesi karlarla kaplı olan binlerce metre
yükseklikteki dağlar, içinde birbirinden değişik renkte ve seste
sayısız canlı
türleri barındıran ormanlar, O'nun yarattığı güzelliklerden yalnızca
birkaç
tanesidir. Birkaç saniyede bir şehri yerle bir eden deprem, bir anda
patlayarak
binlerce derecelik ısıdaki lavlarını boşaltan bir volkan, herşeyi önüne
katıp
götüren sel, düştüğü anda isabet ettiği yere ölüm getiren yıldırım,
herşeyi
yıkıp geçen bir tayfun yalnızca O'nun gücünün göstergeleridir. Allah
hepsini şanına yaraşır şekilde yaratmıştır. Onun yarattıkları ise
kendilerine bu azaplardan herhangi biri dokunduğunda bir daha kalkmamak
üzere
oldukları yere çöküverirler. Sayılanlar ve burada daha sayılamayan
milyonlarca örnek yalnızca Allah'ın şanının büyüklüğünün evrendeki
delilleridir. Ahirette görülecek olanlar ise bunların çok üstünde
olacaktır.
Allah,
bağışı, ihsan ve ikramı pek geniş olandır. Bu ismi bilen, daima Allah'ı
yüceltir. O'nun hakkındaki bilgisi artar. Allah'ın iyiliğinin güzel,
bağış ve
ihsanının bol, üstünlüğünün aşılmaz ve hiçbir fiilinin çirkin
olmadığına kesin
bir bilgiyle inanır.
Mecid, Macid
ile birlikte aynı anlama gelmekle
beraber mübalağa
ifade eder, daha geniş anlamlıdır. Mecid ismi Cenab-ı Hakk'ın sübuti
sıfatlarındandır.
Bu ismi
okumaya devam eden bir kimse, umulurki ululuktan berhudar olur.
Eğer bir kimsenin kendi akrabası arasında kadri ve izzeti olmazsabu
ismi sabah
namazından sonra 99 kere okuyup kendi üzerine üfürse akrabası arasında
aziz ve
muhterem olur.
|
Bâ'is |
Bâ'is
:
Öldükten sonra dirilten
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Sonra ölümünüzün ardından
sizi dirilttik ki
şükredesiniz." (Bakara,
56)
"Ancak dinleyenler icabet eder.
Ölüleri, onları da Allah diriltir. Sonra O'na döndürülürler." (En'am,
36)
"Ölüden
diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O
canlandırıyor. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız."
(
Rum, 19)
Öldükten
sonra tekrar dirilmeye "ba'su ba'de'l-mevt" denir. İslam'ın
altı iman esaslarından biridir.
Her
müslümanın, Allah'ın kıyamet günü ölüleri dirilteceğini, onlara yeniden
hayat vereceğini ve tekrar yaratacağını bilmesi zorunludur. Yüce Allah
Yasin
suresinde inkarcılarla inananların yeniden diriliş karşısındaki
tavırlarını
bize şöyle haber vermektedir.
Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere!
Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O
Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru
söylemişler" derler." (Yasin,
52)
Hiç
şüphesiz Allah, kıyamet günü bütün ölülere haya verecek, kabirlerde
olanları diriltecek ve onları yaptıklrından sorguya çekecektir.
Çevremize
baktığımızda her sonbahar tüm doğanın bir nevi 'ölüm' yaşadığına
şahit oluruz. Bu 'ölüm' bütün bir kış mevsimi boyunca da sürer. Ancak
ilkbahar
geldiğinde ağaçların kupkuru olmuş dallarında yeniden rengarenk
çiçeklerin,
yemyeşil yaprakların çıktığını görürüz; tüm doğanın canlanarak
yeşillendiğini
fark ederiz. Üstelik bu 'ölümden sonra diriliş' binlerce senedir hiç
aksaklık
göstermeden devam eder.
Tenbih : Kul,
Allah'ın bu ismini öğrenince
kendisini ve ailesini cehaletten kurtarmak için gerçek hayatı oluşturan
ilim ve
bilgiyi elde etmeye çalışmalıdır. Böylece kalbi yakînle (kesin bilgi)
ile, dili
zikirle ve azaları salih amellerle hayat bulur. Allah, aziz kitabında
bilgi
sahibi olanlarla bilgisizleri, dirilerle ölülere benzetmektedir."Ölü iken kalbini diriltip, insanlar arasında
yürürken onunu
aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp
çıkamayan
kimsenin durumu gibi midir?" Kuşkusuz bir kimseyi cehaletten kurtarıp
bilgi sahibi yapmak, ona yeniden hayat verek ve daha güzel bir hayata
kavuşturmak demektir. İnsanlara ilmi ile faydalı olan ve onları Allah'a
davet
eden herkesin bir nebze de olsa bu tür diriltmede payı
bulunmaktadır.
Ancak bu peygemberlerin ve onların gerçek vrislerri olan
alimlerin
ulaştığı bir mertebedir. bu açıktır ve bu konuda herhangi bir ihtilaf
yoktur.
Bu ismi şerifi 573 defa okuyanın işleri düzelir, maksat ve meramına
erişir.
|
Şehid |
Şehid : Her şeyi
anında gören, her şeye şahit olan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Doğrusu Allah, her şeyin üzerinde şahid
olandır." (Hac, 17)
"Şahit olarak da Allah yeter." (Nisa,
79)
Kur'an-ı
kerim'de 20 yerde geçmektedir. Her şeye şahit
olan, kendisnden hiçbir şey saklanamayan, hiçbir şey saklanamayan,
hiçbir şeyi
unutmayandır.
Kim ne
yaparsa, ne zaman yaparsa, nasıl yaparsa Allah onu yaparken görüyor.
Müslüman bütün hayatı boyunca ve bilhassa namazda Allah'ı görüyor gibi
olmalıdır. Her ne kadar Allah'ı göremiyorsa da Allah onu görmektedir.
Allah
ezeli ve ebedidir. Mutlak olan tek varlıktır.
Zamana ve mekana bağımlı değildir. Bu nedenle geçmiş ve gelecek
kavramları
Allah katında birdir. Allah geçmişte olan bütün olayları da gelecekte
olacak
olanları da bilir. Kainatın ilk yaratıldığı andan itibaren, yok olacağı
kıyamet
gününe kadarki son ana kadar herşeye şahit olandır. Yaşanan her olayı,
yapılan
her konuşmayı bilir. Allah katında gizli olan hiçbir şey yoktur. O'nun
için
gündüzün aydınlığı da gecenin karanlığı da birdir. Cahil olan insan
gece karanlığının günahlarını gizleyeceğine, hiç
kimse tarafından görülmeyeceğine ve bilinmeyeceğine inanır. Oysa Allah
insana
her an, her yerde şahittir. Tek başınayken de milyarlarca insanın
arasındayken
de insanın durumu Allah katında aynıdır. Allah tüm insanların her an,
her
saniye kalplerindeki niyete, akıllarından geçen her düşünceye şahit
olandır. Dünyada
insanların yaşadıkları her olaya şahit olan Allah hesap gününde onlara
yapmakta
olduklarının tam karşılığını, eksiksizce verecektir. Allah'ın kendisini
görmeyeceğini, konuşmalarını duymayacağını zannedenler ve gizli
günahlarının
karşılarına hiçbir zaman çıkmayacağını düşünenler, kıyamet gününde ne
kadar
yanıldıklarını anlayacaklardır. Zira Allah bir insanın doğduğu andan
son
nefesini verdiği ölüm anına kadar yaşadığı her olaya tüm ayrıntıları
ile şahit
olmuştur. "Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını
haber
verecektir. Allah, herşeye şahid olandır.
Kul,
görünen ve görünmeyen bütün hareketlerinin
Allah'ın ilmi tarafından kuşatıldığını ve her türlü davranışı sırasında
O'nun
ilminin hazır olduğunu bildiği zaman, bu, o kula, Allah'ın hoşuna
gitmeyen her
türlü fikir ve düşüncelere karşı bir iç murakebe yaptırmasını
gerektirir.
Dış dünyasını da, Allah'ın hoşuna gitmeyecek her türlü söz ve
davranıştan
korur. Böylece ihsan makamında Allah'a ibadet etmeye başlar ve Allah'ı
sanki
görüyormuş gibi ibadet eder. Her ne kadar o, Allah'ı göremese de Allah
onu
görür.
Eğer,
bir kimsenin oğlu kendine itaat etmezse şehadet
parmağını onun eli üzerine koyarak "Yâ Şehîd" dese Allah'ın
izniyle itaatkâr olur.
|
Hakk
|
Hakk
: Doğruluğu
asla değişmeyen
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Hak geldi; bâtıl yok oldu." (İsra,
81)
"Allah'in hiç şüphesiz hak olduğunu
bileceklerdir." (Nur, 25)
"Allah, hakkın ta kendisidir." (Hac,
62)
"Hak,
Rabbinizdendir."(Kehf, 29)
Kur'an-ı
Kerim'de kelime ve türevleri olarak 285 ayette geçer. İslam
nazarında
hakın kaynağı ilahi iradedir. Hakkın kaynağı Allahü Teâlâ'dır.
Hak,
inkarı mümkün olmayan, ispat edilmesine gerek duyulmayan, varlığı
kabul edilendir. Buna göre yüce Allah'ın varlığı kabul edilmesi gereken
şeylerin ilkidir. O'nun varlığı, kabul etme emri henüz insanlara
gelmeden
kabul edilmiştir. Bu yüzden varlığı inkar edilemez. Bütün varlık alemi,
O'nun
varlığının apaçık delilidir. Yüce Allah'ın her sözü ve fiili haktır.
O'nunla
buluşmak haktır. O'na dayanan ve dayandırılan her şey hak ve
gerçektir.
O, Hak olmakla gerçeklerin gerçeğidir. O'nu bilmek, bilgilerin en
gerçeğidir.
O'nu ikrar etmek sözlerin en gerçeğidir.
Bir
kimse bir şeyi kaybetse, bir parça kağıt üzerine "Ya Hakk"
lafzını yazsa ve geceleyin o kağıdı eli üzerine koyup gökyüzüne baksa o
zayi
eylediği şeyi Allah'ın izniyle bulur.
|
Vekil
|
Vekil : Her şeye
vekil
Cenab-ı
Hak buyuruyor.
"Vekil olarak Allah yeter." (Nisa,
81)
" 'Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!'
dediler." (Al-i İmran, 173)
"Benden baska vekil edinmeyin" (İsra,2
)
Vekil,
vekalet verenin ihtiyaç duyduğu bütün
şeyleri adına yapmaya yetkili kıldığı kimsedir.
Rabbimiz
vekilimizdir. Bütün işlerimiz O'nun kudretiyle cereyan etmektedir. O ne
güzel vekil ve ne güzel yardımcıdır. Ancak tedbir almamız, ondan sonra
Rabbimize vekaletimizi vermemiz gerekmektedir. Tedbiri almadan takdire
küsmek haksızlıktır.
Allah
iman sahibi olan, samimi kullarına karşılaştıkları her türlü durum ve
şartta Kendisine güvenmelerini söyler. Nitekim tüm peygamberler
Allah'ın dinini
anlatırken, birçok zorlukla karşılaşmış, hitap ettikleri topluluklar
çoğu zaman
onlara düşmanlıkla karşı çıkmışlardır. Ancak elçiler, Allah'ın
birliğini, O'nun
emir ve yasaklarını anlatma konusunda her zaman cesur ve kararlı bir
tutum
sergilemişlerdir. Hep Allah'ı vekil edinmişler, yalnızca O'nun
hoşnutluğunu
gözetmişlerdir.
Tevhidin
hakikatini anlamak için kul, kalbini işlerden
uzak tutmalı, bütün işleri Allah'a havale etmeli, bu işlerin sıkıntı ve
zorluklarıyla kalbini meşgul etmemelidir. Vekil olan Allah pek
zengindir.
Vekil'in pek zengin, vefakar ve cömert olduğuna göre Mevla'na ibadet
etmeye
yönel. Allah'ı tanıyan kimsenin, bütün işlerinde O'na tevekkül etmesi
ve her
işini O'na havale etmesi gerekir.
|
Kavi |
Kavi
: Her
şeye gücü yeten, kudretli
olan
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"...Doğrusu O, kuvvetlidir; azabı da pek
çetindir." (Mümin, 22)
"Allah güçlüdür. O'nun cezası şiddetlidir" (Enfal,
52)
Cenab-ı
Hak kuvvetli ve kudretlidir. O'nun kuvvetine hiçbir kuvvet karşı
gelemez; kudretine hiçbir güç dayanamaz. Herşey O'na kolay gelir;
hiçbir şey O'na güç gelmez. Kuvvet ve kudret O'ndadır. O'nun kuvvetine
sığınmak boynumuzun borcudur.
Tarih
boyunca Allah çeşitli kavimlere elçiler göndermiş, onlar vasıtasıyla
insanlara kendi isteklerini bildirmiştir. Gönderilen elçiler de tek
ilahın
Allah olduğunu, yalnızca Allah'tan korkup sakınmak ve O'nun emirlerini
yerine
getirmek gerektiğini kavimlerine tebliğ etmişlerdir. Ancak bildirildiği
üzere,
kavimlerin çoğu inkara sapmış, elçileri yalanlamış ve Allah'ın azabını
hak
etmiştir. Her dönemde Allah'ın gönderdiği elçileri inkar eden, onlara
mümkün
olduğu kadar zorluk çıkaran, sıkıntı vermeye çalışan inkarcılar,
Allah'ın
azabını görünceye kadar bu tutumlarından vazgeçmemişlerdir. Bu önemli
gerçeği
kavrayamayan inkarcılar, asla erişemeyecekleri bir büyüklük hevesi
içerisinde
olmuşlardır. Allah'ın dilediğinde tek bir fırtınayla tüm mallarını yok
edebileceğini, şiddetli bir yağmurla ekinlerini helak edebileceğini,
bir
mikropla tüm yakınlarını öldürebileceğini ve daha bunun gibi
ellerindeki gücü,
serveti yok edebilecek sayısız sebebi göz ardı etmişlerdir. Sonuç
olarak
yeryüzünde de, ölümden sonra ahirette de Allah'ın azabı ile yüz yüze
gelmişlerdir.
Allah'ın
güç ve kuvvetini bilen, kendi güç ve kuvvetiyle övünmeyi terk eder,
Yüce güç sahibine yönelir. Bu isim kişiye, Allah'ın heybet ve
ihtişamını,
yüceliğini bilmeyi ve gücüne dayanmayı öğretir.
"El
Kaviyyu" ismi şerifini 116 defa tilavet edenin maddi ve manevi kuvveti
artar. Şanı yüce, nüfusu cari olur. Kaviyyu isminin sırrına mahzar
olur.
|
Metin |
Metin
: Çok
sağlam, kuvvetli
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Hiç şüphesiz, rızık
veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır" (Zariyat, 58)
Metin,
güç ve
kuvvetli azalmayan, güçsüz düşmeyendir. Bu durum yalnız Allah için
geçerlidir.
O'nun dışındaki bütün varlıklar, zamanlagüçlerin kaybeder ve zayıf
düşerler. Bu
değişim, allah için imkansız varlıklar için mümkündür. Allah'ın güç ve
kuvvetini bilen, kendi güç ve kuvvetiyle övünmeyi terk eder, Yüce güç
sahibine
yönelir. bu ismi bilen, dini bağlarını güçlendirmeli, bilgilerini
artırmalı,
hiç bir şekilde sarsılmayan sağlam ve kesin bir inanca sahip olmalıdır.
Hiçbir
iş Allah'a zor
gelmez. Hiçbir şey O'nu aciz bırakmaz. Hiçbir şey O'nun idaresine karşı
gelemez. Hiçbir şey O'nun kuvvetinden kurtulamaz.
Bir
kimse "Yâ
Metîn" ismini okumaya devam etse ümit olunur ki, çetin işler ona
kolaylaşır. Bir
kimse "Yâ Metîn"
ismini bir yemek üzerine yazsa ve sütü az olan kadına yedirse sütü çok
olur.
|
Veli |
Veli : Mü'minlere
dost, yardım eden, destek veren
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Allah, iman edenlerin Veli'si'dir,
Onları karanlıklardan nura çıkarır..." (Bakara,
257)
"Allah, iman edenlerin Veli'si'dir;
kâfirlerin ise, velisi yoktur."
(Muhammed,
11)
Kur'an-ı
Kerim'de 13 yerde geçmektedir.
Mümin
ve salih kullarını seven, onlara dost ve sahip olan, onlara hayır
yollarını açan ve bu hususta kendilerini başarılı kılan. O'nun salih
kulları
için Veli oluşu bir vakıadır; mümin ve müttaki insanların hayat
tecrübelerinde
onlara sağladığı destek ve bahşettiği başarı ile tekrar tekrar
gözlemlenmiş bir
gerçektir.
İnsanın
hem dünyada hem de ahirette tek bir gerçek dostu vardır. Bu
dost onu hiçbir
zaman bırakıp gitmez, asla terk etmez, her zorlukta yanındadır ve ona
yardımcıdır. Doğduğu günden öldüğü güne kadar daima onunla birliktedir.
Onu
düşmanlarına karşı korur. Onun için herkesten daha güvenilirdir, daima
karşılıksız armağan edendir. Kuşkusuz bu dost Rabbimiz olan Allah'tır.
Allah
müminlerin en çok güvendiği, en yakın dostudur. Kendisine inanan
insanları her
türlü eksiklikten ve hatadan arındırır, onlara çok seçkin bir yaşam ve
ahirette
de hiç tükenmeyecek olan mülkünü vaat eder. İnsan hayatı boyunca
gerçekten
güveneceği, her durumda sıkıntısını gideren, zengin ve muktedir bir
insan ya da
bir güç arayışı içindedir. Fakat bunu ararken zaten kendisini yaratmış,
yaşamını sürdürmesini sağlayan, büyük kuvvet sahibi, herşeyi yapmaya
kadir olan
Rabbimizi unutur. Kendisine kötülükten başka hiçbir katkısı olmayan,
ahirette
de cennette bir pay sahibi olmasını engelleyen şeytanı dost edinir.
İşte bu,
onun için karanlık bir dünyanın başlangıcıdır.Allah'a iman eden,
imanında da
samimi olan insanlar ise artık içinde hiç mağlubiyeti olmayan şerefli
ve
hayırlı bir hayatın içine girerler. Çünkü Allah inananlara dinine ve
sözlerine
sadık oldukları sürece zafer nasip edecektir. Asıl büyük karşılığı ise
ahirettte onlara verecektir. Allah inananların dünyada ve ahiretteki
tek gerçek
dostudur.
Müslüman, kendisini dost edineni dost
edinmeli ve ona yardım etmelidir.
Müslüman, kendilerinden olmayan kimseleri sırdaş ve dost edinmemelidir.
Kul'un
allah'a dost olması demek, O'na inanması, O'ndan gelen her şeyi
doğrulayıp
tasdik etmesi, emirlerini uygulaması, yasaklarından kaçınması, yalnız
O'na
güvenip dayanması, açık ve gizli, bolluk ve darlık gibi bütün
hallerinde O'na
teslim olması, yalnız O'nu ve Resülünü sevmesi demektir. Allah,
hidayetini,
yardımını ve marifetini dostlarından asla esirgemez.
|
Hamid |
Hamid
: Hamd
edilen, övülen, övgüye
layık
bulunan, öven
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O'dur
ki, onlar umutlarını kestikten
sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar. O, Veli'dir, Hamid'dir."
(Şura,
28)
Hamid,
hamd edilmeyi
hakeden, hamda layık olandır. Çünkü O, vardı ve bütün varlıkları ve
insanı yoktan var etti. Sonra iki üstün nimeti akıl ve hayatı insanda
topladı. sonra ona sayısız nimetler verdi ve onu, bütün varlıklara
üstün kıldı. Ona çalışma izni verdi. O halde O2ndan başka kim
hamd edilmeye hak eder? Kim O'nun kadar hamde layık olur? Hayır bütün
övgüler ve hamdler sadece O'nadır, başkasına değil. Bütün bu minnet ve
bağışlar başkasından değil sadece O'ndandır.
Kainatta yaşayan tüm
bitkiler ve hayvanlar, Allah'ın yeryüzünde kendilerini yerleştirdiği
şekilde yaşarlar. Böylelikle Allah'ı tesbih edip O'nu yüceltirler.
Denizin dibinde yaşayan bir balık da, çölde yetişen bir kaktüs de büyük
bir teslimiyetle yaşamını sürdürür. Allah'ın kendileri için takdir
ettiği şekilde yaşamaları, O'nun kurduğu düzeni asla bozmamaları tüm
canlıların Allah'ı tesbih ettiklerini gösterir. Gökyüzündeki ve
yeryüzündeki herşey, tonlarca suyun biraraya getirilmesiyle oluşan
denizler, binlerce metreye uzanan dağlar ve gökyüzünde sürüklenen
bulutlar, ardı ardına çakan şimşek ve gökgürültüsü de Allah'ı tesbih
edip yüceltir. O'nun sonsuz ilmini ve gücünü insanlara gösterirler.
Fakat iman etmeyenler onların bu tesbihlerini kavrayamazlar. İman
edenler de Allah'ın yüceliğini ve büyüklüğünü kavrayarak Rabbimizi
tesbih eder, büyüklüğünü ve yüceliğini kavrayarak, kendilerine
lütfettiği nimetler için Allah'a şükrederler. Çünkü verilen her türlü
nimet karşılığında kendilerinden istenen yalnızca şükredici, hamd edici
birer kul olmalarıdır.
Hamd,
övmeyi ve hamd edileni sevmeyi gerektirir. O'nu seven ama O'nu övmeyen,
O'na hamd etmiş olmaz. Her müslüman, mutlak hamd ve övgünün yalnız
Allah'a ait olduğunu bilmeleridir. O, bütün övgüleri hak eden ve her
övgüye layık olan tek varlıktır. Bize verdiği bütün nimetlere karşı
O'na hamd ederiz. Nimet vermese de biz, her halükarda bilinen ve
bilinmeyen her hamdle O'na hamd ederiz. Müslüman bu ismi
bilmekle, Allah tarafından övülen davranışlar kazanmalı, çalışmalı ve
kendisine üstün ahlak edinmeli, bunlarla çelişen davranışları
terk etmeli, anlamsız ve faydasız şeylerden kaçınmalıdır.
|
Muhsi |
Muhsi
: Her
şeyin sayısını, teferruatıyla bilen.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"(Allah) onların nezdinde olup bitenleri
çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır." (Cin, 28)
Muhsi,
Hakk'ın her şeyi tek tek ve bütün ayrıntılarıyla bilmesi demektir.
Kul, Cenab-ı Allah'ın muhafazasını emrettiği hususların kendisindeki
mevcudiyetini korumak için bu isme ihtiyacını hisseder.
Muhsi,
insanların
ilimlerinin kuşattığı ve kuşatamadığı bütün olayların sayısını ve
miktarını
bilendir. O, canlıların alıp verdiği her nefesi, rızkı, insanların
itaat ve
günahlarını, yakınlığını, yağmur ve kum tanelerinin sayısını, bütün
bitkileri,
hayvan türlerini, ölüleri ve canlıları bilendir. Kısaca Allah, bütün
varlıkların sayısını kalanları ve yok olanları bilendir. Bu sıfat
Allah'ın
insanlar gibi çoklukları nedeniyle varlıklarıların sayılarını idrak
etmekten
aciz olmadığını ispatlamaktadır. O, bütün varlıkları ve sayılarını
bilendir.
Bu isimle ahlaklanmış kul, hak ve ödevler,n, gözetmekle, halini
değerlendirdiği ölçütü elinden düşürmeyen kuldur; böylece nefeslerini
ve vakitlerini kontrol eder.
|
Mübdi |
Mübdi
: Maddesiz ve örneksiz yaratıcı, yoktan
yaratıp var eden
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Çünkü
O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır." (Buruc,
13)
"Yaratmayı
başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur; bu O'na göre pek kolaydır.
Göklerde
ve yerde en yüce misal O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve
hikmet
sahibidir." (Rum, 27)
İlk
yaratan ve
sonra da
tekrar
yaratacak
olan
ancak odur. İlk yaratmayı da, yeniden hayat vermeyi de o yapar. Allah yaratışı ta
başlangıçtan yapar. Her
ilk yaratılanı o yaratır, her
yeniden yaratılanı o yeniden yaratır. Başka birinin etki ve müdahalesi
olamaz. Kâfirlere
azap
etmeye
başlar, sonra da iade eder. Cehennem ateşi onları yer, nihayet kömür
olurlar. Sonra da onları yeni bir yaratılışla yeniden yaratır.
Mübdi,
insanı
ilk
var edendir. Yani onu yoktan yaratıp var edendir. Bütün varlıkları
yoktan var eden, onları inşa edip ortaya koyan Allah'tır. Varlıklar yok
iken Allah tarafından yaratılmış ve varlık alemine çıkarılmışlardır. O,
büütün varlıkları örneksiz ve mükemmel bir şekilde yaratmıştır.
Ruhunun ve bedenindeki bütün organları Allah tarafından yaratıldığını
ve şekillendiridiğini, bu varlıkta tıpkı sana benzer başka bir kimsenin
yaratılmadığını bil. Bu gerçekten büyük bir yaratılıştır.
Kainat
yokken Allah vardı. Kainattaki her şeyi malzemesiz ve modelsiz olarak
yarattı.
Çekirdekten ağacı çıkarıyor, çekirdek tekrar toprağa düşüyor ve baharda
yeniden canlanıyor. Ve kocaman ağaca dönüşüyor. Modelsiz olarak
insanı
yaratan Rabbimiz onu da bir kanuna bağlamış. Kanunu kıyamete kadar
devam
edecek. Rabbimizin tabiat kanunlarına uyduğumuz oranda rahat ediyoruz.
Bunda kimse şüphe ve itiraz etmiyor.Tabiat
kanunlarını koyan Rabbimiz
Kur'an'ıyla da kanunlarını koymuş, her iki kanuna da uyarsak her iki
dünyamızda
güzel olur.
Karısı
hamile olup
da erken doğum,
çocuğun düşmesi veya geç doğması gibi korkular ve tehlikeler karşısında
kalan bir kimse, parmağını hamile olan karısının karnına sürüp "Ya
Mübdi"
ismini
99
kere okursa Hak sübhanehu ve
teala hazretleri o hamile kadını bu tehlikelerden saklar.
|
Muid |
Muid
: Öldükten
sonra tekrar dirilten
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Başlangıçta
insanları yaratan O'dur.
Mahşerde de yaratacak O'dur. "Allah'ın rahmetinin eserlerine bir
bak: Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de
mutlaka
diriltecektir. O, her şeye kadirdir." (Rum,
50)
"Senin
yeryüzünü
kupkuru görmen de Allah'ın âyetlerindendir. Biz onun üzerine suyu
indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can veren, elbette
ölüleri de
diriltir. O, her şeye kadirdir." (Fussilet,
39)
"Ey
kâfirler! Siz ölü iken sizi dirilten Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz?
Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi
diriltecek ve sonunda O'na
döndürüleceksiniz." (Bakara,
28)
Ölümlerinden
sonra varlıkları yeniden dirilten, canlarını iade eden, yeniden
yaratan. ikinci kez yaratılış, başka bir şekilde yaratılış değildir.
Var olup
yok olan bir şey,başka şekilde değil aynen yaratılacaktır. Dünyadaki
insan
nasıl ise, kıyamet gününde de aynı olacaktır. Her müslüman,
Allah'ın ilk
kez ve (âhirette) ikinci kez yaratan olduğunu bilmelidir. Yok olduktn
sonra
onları tekrar yaratacak olan O'dur. O'nun tekrar yaratması bir
ihtiyaçtan
değil, bir hikmet gereği kudretinin bir göstergesi içindir.
Halbuki iş bu kadar değil, bunun ilerisi de var. O sizi öldürdükten
sonra yine
diriltir ve diriltecektir. Size önce verdiği gibi ve hatta ondan daha
yüksek
yine bir hayat verir ve verecektir. Ba'sü ba'de'l-mevt (öldükten sonra
dirilmek) de haktır. Görmez misin olan yine olur. Eğer olmasaydı sen
kâinatta
hiçbir kanun göremezdin. Bir yaptığını bir daha yapamazdın. İlimden,
sanattan
hiçbir hissen olmazdı. Sen bu sayededir ki hangi şeyi iyi bilirsen onu
bir daha
ve bir daha yapabilirsin. Tohumlarını bu sayede eker, çiftlerini bu
sayede
sürer, hasılatını bu sayede kaldırırsın. (2)
Bir
kimsenin ev halkından birisi yolda eğlense ve ondan bir haber gelsin,
bir
haberim olsun isterse, evdekiler uyuduktan sonra "Ya Müid"
ismini yetmiş kere okuyup evinini dört bir tarafına üflemelidir ve "Ya
Müid, filan kimseyi bana geri dönde veya haberini gönder" diye dua
etmelidir. Umulur ki yakın bir zamanda o kaybolan veya eğlenen kimsenin
ya
kendisi ya da haberi gelir.
|
Muhyi |
Muhyi : Hayat veren, dirilten.
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş
de ancak bizedir." (Kaf, 43)
"Ve O, yaşatan ve öldürendir;"(Müminun, 80)
"Kendi yaratılışını unutarak bize karşı
misal getirmeye kalkışıyor ve:
"Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diyor. De ki: Onları ilk defa
yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı
gayet iyi bilir." (Yasin, Suresi, 78-79)
"Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir."
(Rum, 50)
Hayatı
yaratan, canlılığı meydan getiren, ölüleri dirilten, can veren ve
canlandıran.
İnsanoğlu
bugüne kadar bir tek canlı yaratamamıştır.
Meniye can
veren, çekirdeği çiçeğe döndüren Allah (c.c.)dır. Toplumların dirilmesi
Allah'ın elindedir. Rabbimizin diriliş kanunları vardır.
Toplumların dirilişi için koyduğu kanunu "Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah o
toplumu değiştirmez" (Rad,11)
Bir varlığa can vermek, onu yoktan
yaratmak ve onun yaşamını sürdürebileceği şekilde dünya şartlarını
düzenlemek yalnızca sonsuz güç sahibi olan Allah'a mahsus bir
özelliktir. Allah
gözle görülemeyecek kadar küçük bir yumurta ile spermi birleştirir.
Sperm yumurtanın içine girer girmez yumurtanın çevresi bir zarla
örtülür. Ve hayat başlar. Allah bu küçücük hücreyi önce ikiye, sonra
dörde böler. Ve bu bölünme hızla devam eder. Ve böylelikle annenin
karnında mucizevi bir yaşam başlar. Aynı hücreler bir süre sonra
farklılaşarak hem beyni, hem sinir sistemini, hem de sert kemikleri ve
kıkırdakları oluşturur. Böylelikle Allah dokuz ay içinde yoktan, gören,
duyan, konuşan ve akleden bir insan yaratır. Ona can bağışlar. Bir
canlının oluşum aşamalarında meydana gelen bu mucizevi olayları, bir
yumurtayla spermin başaramayacağı açıktır. Onları birleştiren ve anne
karnındaki bebeği dokuz ay boyunca koruyarak büyüten yalnızca
Allah'tır. İşte bu ilk yaratılış ve ilk diriltmedir. Allah insanı
dünyaya getirdikten sonra onun yaşamasına izin verir. Sonra Allah tüm
insanlara kaderlerinde bir ölüm günü tayin etmiştir. Bu ölüm gününe
kadar da onları belli bir süre dünya hayatında tutarak imtihan eder.
Tayin edilen süre geldiğinde de insanların canını alır ve dünyada
işledikleri amellerin karşılıklarını vermek üzere, daha önce yoktan
varettiği gibi ölümlerinden sonra tekrar diriltir. Kuşkusuz bu, sonsuz
güce sahip Allah için çok kolay bir iştir.
|
Mümit |
Mümit :
Öldüren, ölümü
yaratan
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Nerede
olursanız olun
ölüm size ulaşır..." (Nisa,
78)
"Her
canlı, ölümü
tadar..." (Enbiya,
35)
"De
ki: Sizin
kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır..." (
Cuma, 8 )
Mümit,
isim olarak Kur'an'da geçmez, fiil olarak
geçer. Mümit, canlı varlıkları öldürendir. Allah ölüm ile sağlıklı ve
güçlü
olanların gücünü yok eder. O, her şeyi yaşatan ve öldüren, her şeye
kadir
olandır. Allah, yaşatma sıfatı ile övündüğü gibi, öldürme sıfatı ile de
övünür.
Bu, hayır ve şerrin, yarar ve zararın yalnız O'ndan geldiğini, mülkünde
hiçbir
ortağı bulunmadığını, yalnız kendisinin, bâki ve ebedi olduğunu,
kendisinin dışındaki bütün varlıkların fani olduğunu bilmemiz
içindir. Her
müslüman, mutlak olarak yalnız Allah'ın yaşatan ve öldüren olduğunu
bilmeli ve
inanmalıdır.
|
Hay |
Hay : Her
zaman diri
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip
dayan. " (Furkan, 58)
"Bütün yüzler, diri ve her şeye hakim olan
Allah için eğilip boyun
bükmüştü." (Taha, 111)
"O daima diridir." (Mümin, 65)
"Hay ve kayyûm olan Allah'tan başka ilâh
yoktur." (Ali İmran, 2)
Hay, her
yönleriyle tam bir hayata sahip olan demektir. İşitme, görme, güçlü ve
irade sahibi olmanın yanında diğer zati sıfatlara da sahip olan ve
eksiksiz bir hayatın bütün anlamlarını kendinde toplayan kimsedir.
Ve (sen) o
ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan; onların
kötülüklerinden kurtulmak, verecekleri karşılıklardan gönlü tok olmak
için, yalnız o ölmez diriye dayan, ölümden kurtulamayacak olan fâniler
yıkılır, dayananları kaybolur gider. Ve O'nu hamdiyle tesbih et.
Nimetlerine şükür için her türlü yüce sıfatlarıyla saygı göstererek,
noksan sıfatlardan uzak olduğunu kabul et. Kullarının günahlarından
haberdar olarak O yeter! Hiç kimse bilmese de, onun bilmesi yeterlidir.
Hiç bir haberciye ihtiyaç duymaksızın açığı ve gizliyi bilen, O
herşeyden haberdar olan Allah cezalarını verir. Başka hiçbir ceza
vermeyecek olsa bile, yalnız bilmesi bir ceza olarak yeterlidir.
"Ya Hay Ya Kayyûm" bu iki
isimle Allah'tan yardım dileyen, sanki bütün isim ve sıfatları ile
Allah'tan yardım dilemiştir. Bu nedenle Allah'tan bu iki isimle yardım
dilemek sıkıntılardan, dert ve kederlerden, zorluk ve darlıklardan
kurtulmak ve isteklere kavuşmakta daha etkilidir.
|
Kayyum |
Kayyum :
Bütün
mahlukatı var kılıp varlığını devam ettiren
Cenab-ı
Hak buyuruyor.
"Allah, O'ndan başka
tanrı
yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. " (Bakara,
255)
"Ölümsüz ve daima
diri
olan Allah'a güvenip dayan." (Furkan, 58)
Allah
zatı ve yüceliği ile vardır; her şeyin var
olması, varlığını sürdürmesi, ayakta durması O'nun varlığına bağlıdır.
Kur'an-ı Kerim'de Hay ismi ile çoğu zamanda birlikte zikredilir. Bu
isimlerin, "İsm-i A 'zam" olduğu da söylenmiştir.
Bu ismin çeşitli tanımlamaları vardır:
Katede'nin
görüşü: Kayyûm, yaratıklarını koruyup idare eden, işlerini
düzenleyendir.
Hasan
Basri: Kayyûm, iyi ya da kötü yaptıklarının karşılığını vermek için her
canlının başında duran ve onu gözetleyendir. O, her şeyi bilir ve
hiçbir
şey O'na gizli kalmaz.
El-Hattabi:Kayyûm,
sonu olmayan ve varlığı daim olandır
Kayyûm,
Allah'ın kusursuz güç, kuvvet ve üstünlüğe sahip olduğunu gösterir. O,
yalnız başına kâimdir. ayakta kalmak için hiçbir yönden kimseye
ihtiyacı
yoktur. O, kendi kendine yetendir ve başkasına muhtaç değildir. O'nun
dışında
her şey O'na muhtaçtır. Her şeyi ayakta tutan ve koruyan O'dur. O'nun
desteği
olmadan hiçbir şey ayakta duramaz ve varlığını devam ettiremez. Bu,
O'nun
mükemmel gücünü gösterir.
O öyle
bir hayy ve kayyumdur ki, O'nu ne gaflet basar, ne uyku; daima
âlim,
daima her şeyden haberlidir. Göklerde ve yerde, yukarılarda, aşağıda ne
varsa
O'nun; görünür, görünmez, bütün varlık O'nun mülküdür. Tüm sebeb O, tüm
gaye O,
herşeyin maliki olan O; Allah'ın mülkü olan bu yaratıklardan kimin
haddi ki
Allah'ın izni olmaksızın yüce huzurunda şefaat edebilsin, bu halde
hangi
budaladır ki Allah'ın emri olmadan bunların birinden şefaat
dilenebilsin. Çünkü
Allah yukarıların aşağıların, önlerindekini ve arkalarındakini,
geçmişlerini,
geleceklerini bildiklerini ve bilmediklerini bilir, O'nun ilminden
gizli hiçbir
şey yoktur. Bunlar ise O'nun bildiklerinden hiçbirini bilemezler. Ancak
dilediği kadarını kavrayabilirler.
Allah
dostlarının tecrübe edip kabul ettiklerine göre, "Ya Hayyu yâ
Kayyûm, lâ ilâhe illâ ente" (Ey diri ve kâim olan! Senden başka
ilâh
yoktur) duasını okuyan ve bunu tekrarlayan kimsenin kalbi ve aklı
dirilir. Bu
iki isimle yardım dilemek sıkıntılardan, dert ve kederlerden, zorluk ve
darlıklardan kurtulmak ve isteklere kavuşmakta daha etkilidir.
|
Vacid |
Vacid :
İstediği an arzu ettiğini bulan
Vâcid kelimesi, bulan, vücuda getiren,
hiçbir şeye
ihtiyacı olmayan anlamına gelir. Yüce Allah istediği şeyi, istediği
canlıyı
istediği zaman bulur, hükmünü infaz eder. Bir şeyi bulmak için, meydana
getirmek için O'nun zamana, mekana, plana veya başka bir şeye ihtiyacı
yoktur.
Hiçbir canlı O'ndan gizlenemez. Hiçbir şey O'ndan kaçamaz. O'nun hiçbir
şeye
ihtiyacı yoktur. Her şey O'na muhtaçtır.
Cenab-ı Hakk'ın,
herhangi bir şeyi ele geçirmek
için; zaman kollamaya bunu sağlamak amacıyla önlem almaya ihtiyacı
yoktur.
Herşey daima O'nun huzurundadır. Dilediği an hükmünü infaz eder ve
bunda da
O'nun için hiçbir zorluk söz konusu olmaz. Ne lütfunu hemen kullarına
ulaştırmada, ne de cezasını yerine getirmekte O'nun için bir güçlük
bulunmaz.
Kişi ihtiyacı olmayan bir şeyi kayıp
ettiği zaman, fakid (yitiren)
sayılmaz. Zatına
ve zâtının kemaline bağlantılı olmayan bir şey elde ettiği zaman da
kendisine
Vacid denilmez. Vacid, ilahi sıfatlar babında mutlaka bulunması gereken
hususlara ihtiyaç duymaksızın kendisinde bulunan demektir. İşte bu,
Allah için
mevcuttur. Allah bu itibarla Vacid olunmuştur. Hem de Vacid-i Mutlak.
Ondan
başkası, bazı ahlaki faziletler ve kemalatlar elde edebise bile de ona
Vacid
denilemez. Çünkü o bunun yanında elde edemediği bir çok şeyler
kaybetmiştir. Bir şeyler elde edebilse, dahi olmayan kişilere nisbeten
bir
şeyler elde etmiştir.
|
Macid |
Mâcid
: Şanlı,
namlı
Bu
isme olan ihtiyaç, Allah katındaki bütün şerefli makamlara ulaşmak
adına duyulan bir ihtiyaçtır.
Mevla'nın
kullarına verdiği nimetler ölçüsüzdür. Çünkü O, sevdiği kullarına
ölçüsüz verir, karşılıksız ikram eder ve dilediği an onları mağfiret
buyurur. Zira O'nun ihsanı boldur. Bunu bilmek ve O'na şükretmek
lazımdır.
|
Vahid |
Vahid : Bir
olan, zat ve sıfatlarında ve isimlerinde ortağı bulunmayan.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"De ki: O, Allah birdir." (İhlas,
1)
"Yemin ederim ki, ilâhınız birdir." (Saffat,
4)
"O ancak bir tek Allah'tır." (Enam,
19)
"Tek ve kahhâr olan Allah'tan başka bir
tanrı yoktur." (Sad,
65)
"İlâhınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka
ilâh yoktur." (Bakara,
163)
Allah'ın,
zatında, sıfatlarında ve fiillerinde
bölünmesi ve sayısının artması söz konusu olmayan ve bir ve tek
olduğunu ifade
eden ismidir.
Ezelde
yalnız Allah vardı. Başka hiçbir şey yoktu.
Hz.Peygamber bir hadislerinde bu anlama şöyle işaret etmiştir.
"Sadece
Allah vardı O'nunla birlikte hiçbir şey yoktu".
Bütün
celâl ve kemal
sıfatları sadece Allah'ta bulunmaktadır. Bu yönüyle O, bir ve tektir.
Bütün
varlıkları idare eden ve işleri yürüten yalnız O'dur. Bir şeyi yaratmak
ve
yapmak için herhangi bir maddeye, süreye, alete ve hazırlığa ihtiyacı
yoktur.
Helali, haramı yasalaştırmak; sevabı ve günahı belirlemek gibi,
kullarını
ödüllendirmek veya sadece cezalandırmakta O'na mahsustur. Bütün
bu
hususlarda Allah yerine başkalarını koymak veya Allah'a benzeterek
yetkili saymak şirktir; affı olmayan en ağır suçtur.
Ey
insanlar! hepinizin ibadet ve kulluğuna layık ve buna hakkı olan gerçek
ilâhınız, bir tek ilâhtır. "Vâhid" sıfatı ile nitelendirilmiş bir
ilâhtır ki, ilâhlıkta tektir. Hem sizden başkalarının da diğer bir
ilâhı var
sanmayınız. O'ndan başka hak olan hiçbir ilâh yoktur. O'ndan başka ilâh
tutulanların hiç biri ilâhlığa layık değildir. Hepsi boş, hepsi
batıldır.
O'ndan daha üstün veya O'na denk bir ilâh düşünülmesi imkansız olduğu
gibi,
O'ndan daha aşağı seviyede olmak şartıyle de O'nun ilâhlığına ortak
olabilecek
mabudlar, tanrılar yoktur. İlâhlığa ortak olmak mümkün değildir. Gerçek
ilâh
ancak o tek olan Allah'tır. O'nun bütün yaratıklara başlangıç olan
birçok isimleri
ve sıfatları varsa da, yine zatından hakkıyle bahsetmek mümkün
değildir.
Hakk'ın gerçek mahiyeti, her türlü bileşimden uzaktır. O tek olan
Ferd'i
vasıflandırmak imkansızdır. Çünkü vasıf, vasıflanan ile sıfat arasında
az çok
bir başkalık gerektirir. Başkalık olunca da ferdîlik kalmaz. Bir de
herhangi bir şeyden haber vermek, kendisinden haber verilen bir şey
ile, haber verme şekli
ister. Bu ise ferdî-liğe aykırıdır. Bunun için türetilen isimlerin
hepsi de
Hakk'ın gerçek mahiyetinin, birliğinin aslına ermekten uzaktır. O'nun
zatına en
son "O" denebilir.
Allah'ın
büyüklüğünü kavrayamayan insanlar yüzyıllardır O'na denk güçler
bulmaya çalışmışlar, O'nu göremedikleri için gözlerinde yücelttikleri
şeylere
tapmışlardır. Kimisi çok parlak ve güçlü gördüğü için güneşi daha üstün
tutmuş
ve ona tapmış, kimisi de yıldızların önünde eğilmiştir. Hatta bazıları
akılsızlığın boyutlarını o kadar genişletmiştir ki tüm acizliklerine
rağmen,
kendilerinin de çok güçlü olduğunu söyleme cesaretini göstermişlerdir.
Allah'a
denk ilahlar bulmaya çalışmak yalnızca geçmişte yaşayan insanlara
mahsus bir
akılsızlık değildir. Günümüzde de pek çok insan Allah'a ortak koşarak,
O'nun
eşinin ve benzerinin olamayacağını inkar eder. Bu inkarcılar belki
görünürde
güneş, yıldızlar vs. gibi birer put edinmemişlerdir; ama onlar da
kendileri
gibi aciz olan diğer insanlara veya değer verdikleri metalara
(zenginlik,
güzellik, güç vs.) taparlar. Örneğin, tüm yaşamlarını zenginlik,
mal-mülk
edinmek uğruna harcar ve bu arada Rablerini razı edip etmediklerini hiç
düşünmezler. Allah'ı insanlarla, diğer varlıklarla veya metalarla eş
tutarlar
ki bu da apaçık bir şirktir. Allah yaratandır. Kimse güneşi batıdan
getiremez,
kimse uzayda inanılmaz hızla genişleyen kainatı durduramaz, kimse göğü
ve yeri
tutamaz ve kimse yoktan bir insan yaratamaz. Bunları ancak kainatta tek
olan ve
eşi olmayan Allah yapabilir. Yaratanla yaratılan ise asla eşit
değildir.
Kulun
ilâhı, her halde ve her vakitte ona gerek olandır. O, gerçek olup
O'nun
dışında kalan bütün ilâhlar batıldır. Kul nerede olursa olsun,
Allah,
sıkıntı anında ve ihtiyaç duyduğunda hep onunla birliktedir. Yok olup
giden
ilâhlar hiçbir zaman işe yaramaz.
|
Samed |
Samed : Varlıkların
ihtiyaçlarının varacağı ve bitirileceği yer
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
" De ki:
O, Allah birdir. Allah sameddir." (İhlas,
1-2)
Samed ismi, Kur’ân’ın göğsüne tek sıra
dizilmiş inci taneleri gibi duran İhlas
ayetleri içinde bir “dürr-ü yekta”dır, eşsiz bir incidir. İhlas’ı
Kur’ân içinde
özel yapan sır her ne ise, Samed’i İhlas’a özel kılan sır da o
olmalıdır.
Çünkü, Kur’ân’da Samed ismi sadece İhlas Sûresinde geçer. İhlas Sûresi,
içinde
Samed ismi olduğu için “İhlas” olmuş olmalı. Samed ismi de, “İhlas”ın
içinde
yer aldığı için anlamını bulmuş olmalı.
Tüm evrende
gerçek güç sahibi olan yalnızca Allah'tır. İnsanın karşılaştığı her
türlü sıkıntıyı, zorluğu, ihtiyacı giderebilecek olan da ancak O'dur.
İnsanlar
kimi zaman kendilerini yaratanı unutup O'ndan başka veliler edinir;
gücü, onuru
ve yardımı onların yanında bulmaya çalışırlar. Oysa bu insanlar bir
aldanış
içindedirler; çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah'tan başka güç
sahibi
yoktur. O dilemedikçe hiçkimsenin bir başkasına faydası veya zararı
dokunamaz. İnsan
için her türlü sıkıntıdan kurtulmanın tek yolu 'bütün kuvvet ve onur'un
sahibi
olan Yaratıcısı'na sığınmaktır. Çünkü O, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olup
kendisine yönelen samimi kullarına icabet eder ve onların üzerindeki
zorlukları, sıkıntıları kaldırır.
Hak Teâlâ katında
her şeyin mutlaka hazineleri vardır ve bundan dolayı da O
Samed'dir. Lakin o hazineler değişmez bilgilerden ibarettir. Çünkü
onlar O'nun
katında sabittir. O, onları bilir ve görür ve bütün içindekileri de
görür,
bildiği ve gördüğü içindir ki onlardan dilediğini vücuda getirir, açığa
çıkarır, dilediğini de bırakır. Onlar O'nun hazinelerinde olmakla sonlu
ve
sınırlı değildir, sonsuzdurlar. Varlıkların hepsi Allah'ın elindedir.
Ondan
hiçbir şey ait olduğu hazinenin dışına indirilmez, hepsi Allah'ın
indinde
koruma altındadır. Bütün hazineler ve hazine bekçileri Allah'ın olduğu
için
gerçekte âlem onun içinden hiçbir şeyin dışarıya çıkmadığı bir tek
hazine
durumundadır. Çünkü hepsi de Allah'ın elinde ve O'nun katındadır.
Bundan
dolayıdır ki, her konuda iltica olunacak ve başvurulacak Samed ancak
O'dur.
Kimi Allah'a tevekkül eder, kimi de sebebe tevekkül eder. Şu kadar var
ki,
sebepler kendilerine sarılan ve sığınanlara çok kere hainlik eder. Hak
Teâlâ
ise kendisine sığınıp işlerini ısmarlayanı muhakkak selâmete çıkarır.
Bütün
hazineler O'nun katında olduğu, senin de o hazinelerden biri olarak
yine O'nun
mülkü bulunduğunu bilirsen kalbin O'na güvenmiş olacağı için O senin
yanında,
sen O'nun yanındasın demektir.
Her müslüman,
Allah'tan başka Samed olmadığını bilmelidir. O'nun tek ve bir
olduğunu bilerek yalnız O'na yönelmelidir. Bütün ihtiyaçlarını O'ndan
istemeli,
her sıkıntıdan O'na sığınmalıdır.İnsanlardan veya başka varlıklardan
herhangi
bir aracı olmadan direkt Allah'tan talepte bulunmalıdır. Her türlü
anlaşmazlık
durumunda Allah'ın dinine başvurmalı ve yalnız O'nun yasalarını hakem
kabul
etmelidir. Başına gelen bütün olaylarda tek başvuru kaynağı allah'ın
dini
olmalı, sıfat ve nitelikleri üstün olanın indirdiği Kitab'a ve
peygamberin
sünnetine daima müracaat etmelidir.
Bütün
sıkıntıların halledileceği yer, Cenabb-ı Hak'tır. Maddi ve manevi
sıkıntıların önleneceği makam orasıdır. O'nun halledemiyeceği ve huzura
kavuşturamıyacağı hiç bir şey yoktur. Onun için Allah Samed'dir.
Samed'in manası çok daha geniştir. Kısacası her mahlukun son müracaat
ve yalvarış yeri demektir.
|
Kadir |
Kâdir
: Kudreti
herşeye ulaşan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Şüphesiz Allah her
şeye
kadirdir." (Bakara, 148)
"Evet O, her şeye
kadirdir." (Ahkaf, 33)
Yerde
ve
gökte ne varsa hepsine kudreti yetiyor ve artıyor. Bildiğimiz ve
bilmediğimiz alemlerin tümüne ve onların hareketlerine intizam
sağlayan şüphesiz Hz.Allah'tır.
Kâdir,
güç ve kudret sahibi demektir. Kâdir, bir şeyi dilediğinde yapan
veya
yapmayandır. Kâdir için dileme, bir şeyi yapmak için mutlaka olması
gereken bir
şart değildir. Allah, kıyameti şu anda da gerçekleştirmeye kadirdir.
Eğer O,
bunu dilerse yapabilir. Ancak kıyamet şu an gerçekleşmediğine göre
Allah, bunu
şu an için dilememektedir. Allah'ın ezeli ilmiyle kıyamet için bir süre
ve saat
belirlemesi, O'nun güç ve kudretinde kusur olduğunu göstermez.Mutlak
Kâdir, her
varlığı tek başına ve kendi dilemesi ile hiç kimseden yardım alma
ihtiyacı
duymadan yoktan var edendir. bu da ancak Allah için geçerlidir.
Kulların gücünü
yaratan O'dur.Yararlı zararlı, iyi kötü bütün her şeye gücü yeten,
mutlak kadir
olan ve kudreti her şeyi kuşatan O'dur.
Gerçekleşen
her olay Allah'ın bilgisi dahilindedir ve O'nun "Ol"
demesiyle meydana gelir. Yeryüzünde her yaprağın düşüşü O'nun
izniyledir, yine
hiçbir dişi O'nun izni olmadan gebe kalamaz ve hiçbir canlı O'nun
bilgisi
dışında doğuramaz. Kainatta gerçekleşen her olay ancak O'nun
dilemesiyle vuku
bulur. O, iman etmeyen bir kavmin yerine hemen yenisini getirebilecek
güçtedir.
Dilediğine görülmemiş bir mülk verir, dilediğinden bütün mülkünü çekip
alır.
İman etmeyen bir kavme, azap hiç ummadıkları bir anda ve hiç
ummadıkları bir
şekilde gelir. Dilerse yeryüzünün tüm bereketini çekip alır, onu
kurutur ve
üzerinde yaşama dair hiçbir iz bırakmaz. Dilerse genişliği yeryüzü
kadar olan
bambaşka bir dünya yaratır. Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakacak
hiçbir
kuvvet yoktur. O istediğini istediği gibi yapmaya güç yetirendir.
|
Muktedir |
Muktedir
: İktidarı
ve kudreti sonsuz olan ve herşeye muktedir bulunan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir."
(Kehf, 45)
"Biz de onları güç ve kudretimize lâyık bir
şekilde yakaladık." (Kamer, 42)
"Peki Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye
gücü yetmez mi?" (Kıyamet, 40)
Muktedir,
gücünü fiillerle ortaya koyup gösterendir.
Allah'ın gücü yettiği halde yapmadığı nice fiilleri vardır. Eğer
dilerse
bunları yapabilir.O, dilediğini yapandır, Hiç kimse O'na mani
olamaz.
hiçbir güç O'nu aciz bırakamaz. Kudreti her şeyi kuşatan O'dur. Kul,
böylesine
güçlü olandan nimet ummalı, intikam almasından korkmalıdır.
Cenab-ı
Hak, halkettiği kullarına kuvvet ve kudret vermiştir. Ancak bu kuvvet
ve kudretleri Allah'ın ezeli kudretine bağlıdır. Allah kuluna kudret
verirse birçok şeyleri yapabilir, güçlükleri de yenebilir.
Öyle ise bütün kuvvet ve kudret veren
Allah'a yalvarmalı ve O'ndan hak yolunda, iman yolunda güç vermesi
istenmelidir.
|
Mukaddim |
Mukaddim
: Dilediğini
maddii manevi nimetler verip öne geçiren
Yüce
Allah, istediği kimseleri önegeçirir. Bu öne
geçirmedini konularda olduğu gibi yaradılış ve maddi
konularda da olur. Yüce Allah, canlıların kimini önce, kimini de sonra
yaratmıştır. Kimine zenginlik vermiştir, kimine vermemiştir.
Mukaddim
ve
Muahhir isimlerinden birini zikretmeden yalnız ötekiyle dua etmek caiz
değildir. Her ikiside Allah'ın fiili sıfatlarındandır. Dilediğini
öne
alan, dilediğini arkada bırakan O'dur. Öne alınan kimse yüksek
mertebeler
çıkar. Geri bırakılan ise en aşağı mertebelere iner. Geri bıraktığını
öne
çıkarmaz, öne çıkardığını da geriye bırakmaz. Bu iki ismi birlikte
zikretmek,
ayrı zikretmekten daha güzeldir.
Bu İsmi
bilmenin Faydaları:
Müslüman,
Allah'ın öne çıkardığını öne çıkarmalı arkaya koyduğunu arkaya
koymalıdır.
Allah'ın
Mukaddim ve Muahhir olduğunu bilen kimse, ibadet ve iyiliklerinin
çokluğuna
güvenmez, günah ve kötülüklerinin çokluğu nedeniyle de Allah'tan ümit
kesmez.
Zira Allah'a uzak gibi görünen nice kimseler yakın, yakın gibi görünen
nice
kimseler de gerçekte O'ndan uzaktır.
Daima kötü
sondan, günahları öne alıp ibadetleri ertelmekten Allah'a
sığınmalıdır.
|
Muahhir |
Muaahhir
: Dilediğini
bir hikmetten dolayı erteleyen
Mukaddim
ve
Muahhir isimlerinden birini zikretmeden yalnız ötekiyle dua etmek caiz
değildir. Her ikiside Allah'ın fiili sıfatlarındandır. Dilediğini
öne
alan, dilediğini arkada bırakan O'dur. Geri bıraktığını öne
çıkarmaz, öne çıkardığını da geriye bırakmaz.
Allah'ın
kullarının teşebbüslerini bazen onların beklentilerine uymayacak
şekilde
ertelemesinde mutlaka derin hikmetler vardır. O'nun
takdirini saygı ile karşılayıp bu ertelemeyi O'ndan olduğu bilinciyle
kabul
etmek lazımdır. İşte bu kulluktur.
Bu İsmi
bilmenin Faydaları:
Müslüman,
Allah'ın öne çıkardığını öne çıkarmalı arkaya koyduğunu arkaya
koymalıdır.
Allah'ın
Mukaddim ve Muahhir olduğunu bilen kimse, ibadet ve iyiliklerinin
çokluğuna
güvenmez, günah ve kötülüklerinin çokluğu nedeniyle de Allah'tan ümit
kesmez.
Zira Allah'a uzak gibi görünen nice kimseler yakın, yakın gibi görünen
nice
kimseler de gerçekte O'ndan uzaktır.
Daima kötü
sondan, günahları öne alıp ibadetleri ertelmekten Allah'a
sığınmalıdır.
|
Evvel
|
Evvel
: Herşeyin
ilki olan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O Evvel'dir, Ahir'dir,
Zâhir'dir,
Bâtın'dır." (Hadid, 3)
Cenab-ı Hak yaratmayı başlatan ve
sürdürendir. Bütün mükevvenatı var eden, bütün nesne ve olayları
icad
edip ortaya çıkarandır. Her şeyden evveldir. Bir evveli, bir
öncesi
yoktur.
Başlangıcı yoktur ve her şeyin ilkidir. Çünkü
varlıkların hepsinin başlangıcı ve hepsini ortaya çıkarandır. Ve son,
hepsinin
yok olmasından sonra O, bâkidir
"O'nun
zâtından başka her şey helak olacaktır..." (Kasas,
88)
"Yer
yüzünde bulunan her canlı yok olacak, ancak azamet ve ikram sahibi
Rabbinin zâtı bâki kalacak ."
(Rahman, 26-27)
âyetlerinin
ifade
ettikleri mânâya göre varlıkların hepsi helak ve fenâya gider ve
gidebilir,
ancak O, kalır. Bütün yaratıkların, varlık sebepleri ortadan kalkınca
esasen
helak edilirler ve yok olurlar. Sonra bütün işler ona döndürülür.
Binaenaleyh
O, hepsinden evvel olduğu gibi, hepsinin gayesi ve varlığın sonudur.
Binaenaleyh O'nun için ne yalnız Evvel ve de yalnız Ahir diye
hükmetmemeli,
"Evvel ve Ahir" demelidir.
Allah Teâlâ, başlangıcı olmayan evvel, sonu olmayan Âhir'dir. O, her
şeyden
önceki Evvel'dir, her şeyden sonraki Âhir'dir. O, var etmede ve
yaratmada
Evvel, hidayete ve başarıya erdirmede Âhir'dir. O, kalplerdekini bilen
Evvel,
ayıp ve kusurları örten Âhir'dir. Başlangıç ilk olarak Allah'la
başladı, son
olarak dönüş yine O'nadır.
Bu İsmi Bilmenin
Faydası
Allah'ın Evvel olduğunu bilmek, sadece sebeplere bakmaktan, bunlar
üzerinde
durup düşünmekten kurtulmamızı ve daha geniş düşünmemizi sağlar. O'nun
salt
lütuf ve ihsanına ve merhametine bakmamıza yardım eder. Hiçbir varlığın
herhangi bir katkısı olmadan O'nun bize sayısız nimetler verdiğini
düşünmemizi
sağlar. Mutlak yokluğun olduğu bir ortamda bütün varlığı yarattı. Bütün
varlıklar yok iken, adı dahi zikredilmezken O, her şeyi
bizim
için hazırladı. Bize güç ve kuvvet verdi, varlıklar için sebep-sonuç
kanunu
koydu. O'nun varlığı hiç bir vesileye bağlı değildir. Allah'ın Evvel
ismini bu
şekilde anlayan O'na mutlak manada muhtaç olduğunu bilir. Bütün
içtenliği ile
O'na ibadet etmesi gerektiğini daha iyi anlar.
'Evvel' ve 'Ahir'in yarattıklarının
bir başı
ve bir sonu vardır. Yaşımız kadar yaşıyoruz ve bizi ilk defa
getiren, son
defa götürüyor. Yani O'ndan geldik O'na dönüyoruz. Öyle ise
O'na
yaraşır işler yapalım. Hayırlı hizmetlerde ilklere imza atalım.
|
Ahir |
Ahir : Sonu
olmayan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O Evvel'dir, Ahir'dir,
Zâhir'dir, Bâtın'dır. O, her şeyi bilendir." (Hadid,
3)
Hiç bir şey yok iken Allah vardı ve her
şey yok olduktan sonra Allah yine var olacaktır.
"O'nun zâtından başka her şey helak
olacaktır..." (Kasas,88),
"Yer yüzünde bulunan her canlı
yok olacak, ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak."
(Rahmân, 26,27)
âyetlerinin
ifade ettikleri mânâya göre varlıkların hepsi helak
ve fenâya gider ve gidebilir, ancak O, kalır. Bütün yaratıkların,
varlık
sebepleri ortadan kalkınca esasen helak edilirler ve yok olurlar. Sonra
bütün
işler ona döndürülür. O, hepsinden evvel olduğu gibi,
hepsinin
gayesi ve varlığın sonudur. O'nun için ne yalnız Evvel ve
de yalnız
Ahir diye hükmetmemeli, "Evvel ve Ahir" demelidir.
Allah
Teâlâ, sonu olmayan Âhir'dir. O, her şeyden sonraki Âhir'dir. O,
hidayete ve başarıya erdirmede Âhir'dir. Son
olarak dönüş yine O'nadır.
Allah'ın
Âhir olduğunu bilmek, insana sebeplere fazla önem vermemeyi,
onlara
bel bağlayıp güvenmemeyi, üzerinde fazla durmamayı öğretir. Bu
sebeplerin
sonuçta mutlaka yok olacağını ve son bulacağını, sadece Âhir olan
Allah'ın bâki
kalacağını bilmesini sağlar. Geçici varlıklara bağlanmak, yokluğa
bağlanmaktır.
Halbuki Âhir olan Allah'a bağlanmak, kesinlikle yok olmayacak ve
ebediyen
varolacak olana bağlanmaktır. O'na bağlanan yok olmayacak ve varlığı
bir
kesintiye uğramayacaktır. Oysa yok olacak geçici şeylere bağlanmak
böyle
değildir. Fani şeylererin yok olmasıyla, onlara bağlananlar da yok
olacaktır.
Allah'ı bu şekilde tanıyan daha bir samimiyetle O''na ibadet etmeye
çalışır.
O'ndan başka hiçbir şeye güvenip bel bağlamaz. Sadece Allah'a
yönelmenin ve
O'na dayanıp güvenmenin bir zorunluluk olduğunu anla. Her şeyin O'na
döneceğini
hatırından çıkarma. O'na kulluk et ki, kulluğun O'nun katında geçerli
olsun.
|
Zahir |
Zahir : Görünen,
varlığı aşikar olan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O Evvel'dir, Ahir'dir, Zâhir'dir,
Bâtın'dır." (Hadid, 3)
Zâhir,
varlığı her şeyde açıkça görülen demektir. Çünkü her şey O'nun
varlığına
delildir. Hiçbir şey yoktur ki varlıkta ortaya çıkarken daha evvel
O'nun
varlığını isbat etmiş olmasın. Mamafih her görüneni de O
zannetmemelidir. Çünkü
O, âşikâr olmakla beraber gizlidir de. Duygularla hissedilemeyip hayal
ile
algılanamayacağı gibi, varlığının hakikatı da, akılların idrak ve
kavrayışına
sığmaktan münezzehtir. Binaenaleyh O'nun için ne yalnız Zâhir ne de
yalnız
Bâtın diye hükmetmemeli, hükmü, âtıftan sonraya bırakarak "Zâhir ve
Bâtın" demelidir.
O
görünmeyen Zâhir, gizlenmeyen Bâtın'dır. Yardım etme ve rızık vermede
Zâhir,
varlıkların oluşumunu sağlayan Bâtın'dır. Allah'ın Zâhir oluşu, O'nun
her
şeyden üstün olmasını gerektirir.
Bu İsmi Bilmenin Faydası
Allah'ın
bu ismini bilmek, kalbin tek bir ilaha yönelmesini ve ona
ibadet
etmesini sağlar. Bu isim insana, bütün içtenliğiyle yöneldiği,
ihtiyaçlarını
ilettiği ve sıkıntılı anlarda sığınıp dayandığı, hiçbir şeye muhtaç
olmayan
gerçek bir ilahın var olduğunu anlamasını sağlar. Bu anlam kulun
kalbinde
yer
ettiğinde ve kul, Rabb'ini Zâhir ismiyle tanıdığında ibadetleri bir
düzen ve
intizama girer. Bu ibadetler kendisi için bir sığınak, barınak
ve korunacak bir
yer olur. Dilediği zaman bu sığınağa girer ve huzur bulur.
Cuma
namazından sonra 15 kere "Yâ Zâhir" ismini okursa batını,
iç alemi münevver olur, nurlanır.
|
Bâtın |
Bâtın : Gizli
bulunan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O Evvel'dir, Ahir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır."
(Hadid, 3)
Allah Teâlâ'nın varlığı, hem aşikar hem gizlidir.
Cenab-ı
Hakk'ın Batın oluşu bize göredir. Çünkü biz O'nu ancak
sıfatlarıyla tanır ve biliriz. Zatını bilmemize imkan yoktur. O'nun
varlığını ancak kendisi bilir. Özün özü O'dur, varlığı varlığının
içinde gizlidir.
O,
âşikâr olmakla beraber gizlidir de. Duygularla hissedilemeyip hayal
ile
algılanamayacağı gibi, varlığının hakikatı da, akılların idrak ve
kavrayışına
sığmaktan münezzehtir. Binaenaleyh O'nun için ne yalnız Zâhir ne de
yalnız
Bâtın diye hükmetmemeli, hükmü, âtıftan sonraya bırakarak "Zâhir ve
Bâtın" demelidir. Bâtın ismine bakarak Allah'ın, kendine de gizli
olduğu zannedilmemelidir.
O
görünmeyen Zâhir,
gizlenmeyen
Bâtın'dır. Allah bütün gizliliklerde mevcuttur. O'na
hiçbir
şey gizli değildir. O her şeyin içinde ve yakınındadır. Bâtın olmasıyla
her
şeye aslından daha yakındır. O'nun için görülmeyen görünendir. Sır ve
gizlilik
O'nun için geçerli değildir.
Bu ismi
günde 3 kere okuyan bir kimse eşyanın hakikatlerini
bilir ve
Allahü tealanın sırlarına vakıf olur.
|
Vâlî |
Vâlî : Bütün varlıkları idare eden
Vali
adının muhtevasında, alemdeki oluşumla ilgili bütün isimlerin kullanımı
bulunmaktadır.
Vali
varlıkların bütün işlerini kendi üzerine alan demektir. Yüce Kelâm'daki
"O, her an yeni bir tecellidedir"
(Rahman,29) ayeti buna delalet etmektedir. O'nun idaresi
bir plan dahilindedir. Kimseye zulmetmez, kimseyi incitmez ve ağlatmaz.
O'nun idare etmesi kendi kudretiyledir. Valiliği mutlaktır, şarta bağlı
değildir.
Mahlukatın
işlerini yola koyan ve gereği gibi idare eden ancak O'dur. Bütün
işlerin valisi şüphe yok ki, Allah'tır. O işleri önce tedbir etmiştir,
ikinci defa tahkik sahasına çıkarmıştır, üçüncü defa da onları devam
ettirmiş ve idaresinde bulunmuştur.
Kullar için Vali, kendi ve başkalarının işlerinde Allah'ın velayetini
kabul etmek şeklinde gerçekleşir.
|
Berr |
Berr
: Mahlukatına
lütfu ve keremi bol olan
Mevlamız
bize bol kazançlar ihsan eylemektedir. Bire
on, bire yediyüz ve bire karşı hesapsız. O'nun ihsanına nihayet yoktur.
Sevaba on ve işlenen günaha karşı bir karşılık yazdıran Allah'ımızın
bize ne kadar ihsanda bulunduğunu anlamak kolaydır. Bütün bunlar
Rabbimizin birer ikramıdır.
O, ihsanda bulunandır. Her iyilik ve ihsanın
ana kaynağı O, olduğundan
mutlak iyilik sahibi ancak ve ancak O'dur.
Allahü Tealanın ihsanı bütün kullarını kapsar.
İyi kullarının
sevaplarını artırır. Günahkarları affeder. Tövbe edenleri affeder. Eğer
bir kimse kendi çocuğu üzerine "Yâ Berr"
diye bu ismi yedi kere okursa belalalrdan emin olur.
Berr
İsmi Bilmenin Faydaları:
Kulun,
günah işlediği zaman Allah'ın onu gördüğü halde bu kusurunu örterek
kendisine iyilik yaptığını bilmesini sağlar. Eğer Allah dileseydı o
kusurunu
örtmez ve onu insanlar arasında rezil eder, böylece insanların ondan
uzaklaşmasını sağlardı. Kul, Allah'ın bu iyiliğini görerek günah
işlemeyi terk
etmeli, bu iyiliği daima hatırlamalı, Allah'ın ihsan ve keremini
müşahede
etmelidir. Yaptığı hataları telafi ederek Allah'la birlikte olmalı,
O'nun emir
ve yasaklarının dışına çıkmamalıdır.
Kul,
bütün samimiyetiyle Allah'a yönelmeli, doğru yolda olan yöneticilerin
sözlerini dinleyip onlara itaat etmeli, bütün müslümanlara öğütlerde
bulunmalıdır.
Yüce
Allah'ın hoşnutluk ve iyiliğini her yolda kazanmak için; en sevdiğin ve
en
çok hoşlandığın şeyleri bağışlamalısın.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça "iyi" ye
eremezsiniz" (Ali İmran, 92)
|
Müta'ali |
Müta'ali
: Pek
yüce, yüceler yücesi, aklın alabileceği herşeyden pek yüce
Cenab-ı
Hak buyuruyor.
"O, görüleni de görülmeyeni de bilir;
çok büyüktür, yücedir." (Rad,
9)
"O, yücedir, büyüktür." (Bakara, 255)
"Yüce Rabbinin adını tesbih et."
(Ala,1)
Allah'ın
yüceliğinin üstünde hiçbir yücelik yoktur. Allah, her üstün ve yüksek
makamın daha üstündedir.
Allah kendi zatında yücedir. bu yüzden her şeyden daha yücedir.
Yücelikte
Allah'ın hiçbir kusur ve ayıbı yoktur. O, mutlak olarak en yücedir. O,
ilimde,
kudrette, hayatta, cömertlikte, merhamette ve diğer bütün sıftlarında
kusursuz
ve mükemmel olduğu gibi yücelikte de eksiksiz ve kusursuzdur. O'nun bu
yüceliği cihet ve mekan bakımından değildir. Zira O, cihet ve mekandan
münezzehtir (arınmıştır).Her şey, O'nun kudreti ve iktidarı altındadır.
Yaratılmışları överken mübalağadan özellikle sakınmak ve hiçbir
yaratılmışı
asla bu anlama varan bir üslub ve vurgu ile yüceltmemek lazımdır. Bu
kavram
ancak Allah'ı nitelendirir ve sadece O'na tahsisi gerekir.
İnsanların bir kısmı etraflarındaki sayısız delile rağmen
Allah'ın
ululuğunu, yüceliğini takdir edemezler. Son derece aciz oldukları halde
kendilerini büyük görmekte, kendilerini Yaratanı ise hiç
düşünmemektedirler. Bu
büyüklenme duygusunun nedeni kötülüğü emreden bir nefse sahip
olmasıdır. Ancak
iman edenler Allah'ın yüceliği karşısında insanın ne derece aciz bir
varlık
olduğunu, hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini bilirler. Evrenin
her noktası Allah'ın büyüklüğünü
yansıtır. Ama O'nun sonsuz gücünü ve ilmini anlatmaya asla kafi gelmez.
Allah
her türlü ortaklıktan, kusurdan, eksiklikten, sınırdan münezzeh
olandır.
Bütün üstün sıfatların ve bütün güzel isimlerin tek sahibidir. O'nun
ilmi,
aklı, gücü, kudreti, rahmeti, şefkati, fazlı, ihsanı sonsuzdur.
'Sonsuz' kelimesi
Allah'ın büyüklüğünü kavrayabilmek için üzerinde iyi düşünülmesi
gereken bir
kavramdır. Allah ölümlerinden sonra insanları yeni bir yaratılışla
yaratacak ve
bundan sonra dünyada yaptıklarının bir karşılığı olarak cennet veya
cehennemde
devam edecek olan sonsuz hayatlarını başlatacaktır. Burada yüz değil,
bin
değil, yüzbin veya milyar yıl da değil, trilyon ya da katrilyon kere
katrilyon
yıl da değil, sonsuza kadar sürecek bir ömürden bahsedilmektedir. Yani
yüz
trilyon insan olsa, gece gündüz hiç durmadan yüz trilyonu yüz trilyon
ile
çarparak ilerleseler, yüz trilyon ömürleri olsa ve ömürleri boyunca bu
işle
uğraşsalar yine de yıl sayısını hesaplayamayacakları kadar uzun bir
ömür. Oysa
Allah öyle büyük bir ilme sahiptir ki insana göre 'sonsuz' olan herşey,
O'nun
bilgisi dahilindedir. Zamanın ilk yaratıldığı andan sonsuza değin
geçecek olan
her olayı, her düşünceyi, vakitleri ve şekilleri ile belirleyen ve
bilen O'dur.
|
Tevvab |
Tevvâb : Tövbeleri
kabul eden
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Allah
tevbeleri kabul eden ve merhameti
bol olandır." (Bakara, 37)
"Allah
sizin tevbenizi kabul etmek
ister." (Nisa, 27)
"O,
kullarının tevbesini kabul
eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir." (Şura, 25)
"O,
günahı bağışlayan, tevbeyi
kabul eden." (Mümin, 3)
"Allah
tevbeyi çok
kabul eden, pek esirgeyendir." (Tevbe, 118)
"Hep
birden Allah'a tevbe ediniz
ki kurtuluşa eresiniz." (Nur, 31)
Allah,
tevbeleri kabul eden,
merhamet edendir ve hem tevbeleri kabul eden ve merhametli olan O'dur.
O, o
kadar merhametli bir Allah'dır ki, kulunu bir kere terkedivermekle
ilel'ebed
terkedivermez. Kulu dönüp tevbe ettikçe, İblis gibi ısrar etmedikçe
yine bakar,
yine bakar, sonsuz olarak bakar, bir oldu, iki oldu, nihayet üç oldu,
"yetişir artık" demez, sayısız olarak döner bakar, çünkü çok
merhametli'dir. Tevbe, esasen asla dönmek demektir. Şu halde kula
nisbet
edildiği zaman geçici olan günah halini bırakıp, aslî olan düzgün
haline dönmek
demek olur. Allah'a nisbet edildiği zaman da geçici olan öfke
nazarından, aslî
olan rahmet nazarına dönmek mânâsını ifade eder. Bunun için tevbenin
şer'î
mânâsı, kulun günahını itiraf ve ondan pişmanlık duyup, bir daha
yapmamağa
azmetmesi, Allah'ın da bu tevbeyi kabul ile günahı mağfiret etmesi diye
açıklanır.
Kulun
tövbesi tekerrür ettikçe Tevvab olan Allah Teala'dan da kabulü tekerrür
eder.
Bilinmelidir
ki, bilgisizlikle, kasten veya sehven işlenen hiçbir günaha tam
bir kararlılıkla dönmemek, tevbenin temel esasını oluşturur. Bu yüzden
her ne
surette olursa olsun günahtan tevbe etmek fazrdır.
Şunu
bil ki, her günahtan tevbe edilebiir Tevbe eden günahkar kul, sanki hiç
günah işlememiş gibi olur.
Tevbeler,
ölüm anına kadar kabul edilmektedir. Bireysel olarak her insanın can
çekişme anı gelmeden yapacağı tevbe kabul olunur. Genel olarak herkes
için
tevbe, Hz.Peygamber'in haber verdiği ve Kur'an'ın işaret ettiği
alametler
ortaya çıkmadıkça kabul olunur.
Resulullah
(s.a.v) buyuruyor.
Allah,
güneş henüz batıdan doğmadan önce tevbe edenin kimsenin tevbesini
hkabul
eder.
"Ey insanlar! Rabbinize tevbe edin. AIIah
kasem olsun ben Rabbim Tebârek
ve Teâlâ hazretlerine günde yüz kere tevbe ederim.
|
Müntekim |
Müntekim : İntikam
alan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Biz de âyetlerimizi yalanlamaları ve
onlardan
gafil kalmaları sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onları denizde
boğduk."
(Araf, 136)
"Allah'ın ayetlerini tanımayanlara şüphesiz
şiddetli bir azap var. Öyle ya, Allah'ın izzeti var, intikamı var."
(Ali İmran, 4)
"Fakat biz büyük bir şiddetle
yakalayacağımız
gün, kesinlikle intikamımızı alırız." (Duhan, 16)
"Allah daima galiptir, öç alandır."
(Maide, 95)
"Onlardan, sırf, azîz ve hamîd olan Allah'a
iman
ettikleri için intikam aldılar." (Buruc, 8)
Müntakım,
isyan
edenlerin belini büken, emir ve yasakları çiğneyenleri ve azgın
tağutları türlü
uyarılardan ve kendilerine süre tanıdıktan sonra şiddetli cezalarla
cezalandırandır. O'nun intikamı, acilen cezalandırmaktan daha ağırdır.
Çünkü
acil ceza, kişinin daha fazla günah işlemesine mani olur. Bu da
kendisinden
şiddetli intikam alınmasını önler.
Allah'ın
intikamı, insanlarınkiden dört yönüyle farklıdır. Allah'ın intikamı,
bütün yalanlayanları ve şirk koşanları kapsayan
genişliktedir. Başkası bu kadar geniş intikam gücüne sahiptir. O'nun
intikamı,
kulun emir ve yasaklarına uymaması, kendisi ve Resulü'ne itaat etmemesi
nedeniyledir.
İntikam
alma gücünün sürekli olması. İntikam hak eden hiçbir kul O'ndan
kurtulamaz. O'nun intikam alması başkasının eziyet görmesine bağlı
değildir. İntikam
almak için başkalarının yardımına ihtiyacı yoktur.
Bu İsmi Bilmenin Faydaları:
Allah'ın
intikamından korkmak ve O'na isyan etmekten kaçınmak. Kulun,
düşmanlarından intikam alması caizdir. Haklı olarak intikam alması
gerektiğinde
kesinlikle Allah'ın beklediği sınırların dışına çıkmamalıdır. Eğer bunu
Allah
için ve İslam'ın gerektirdiği şekilde ilahi bir cezayı uygulamak için
yapıyorsa, bu fiiline karşılık Allah'tan sevap da alır. Allah'ın azamet
ve
ululuğunu bilen O'nun intikamından çekinir. Her müslüman,
Allah'tan başka
gerçek intikam sahibi olmadığını bilmelidir.
|
Afüvv |
Afüvv
: Affeden,
bağışlayan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret
edicidir." (Hac, 60)
"Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar.
Çünkü O, bağışlayandır,
merhametlidir." (Zümer,53)
"Bil ki Rabbin, affı bol olandır "
(Necm, 32)
Afüv kelimesi, kur'an'da; toplam beş ayette geçip dört yerde buna yakın
bir
mana ifade eden "el-Gafur" ismiyle, bir yerde ise
"el-Kadir" ismiyle birlikte kullanılmıştır. Afüv, kullarının hataları
ve günahları nedeniyle oluşan izleri silen ve onları
cezalandırmayandır. Kullar
işeledikleri günahları terk edip tevbe ettiklerinde ve Allah'tan
bağışlanma
dilediklerinde, Allah onların bu günahlarını affeder ve hatta
onları
iyiliklere çevirir.
Allah,
bu dünyada tevbe eden günahkar kullarını affeder. Günahlarda ısrar edip
tevbe etmeyen mümin kullarını da ahirette affeder.
Bu
İsmi Bilmenin Faydaları:
Her müslüman Allah'ın mutlak affedici olduğunu ve şirk dışında bütün
günahları
affedebileceğini bilmeli ve böyle inanmalıdır. Yüce Allah şöyle
buyuruyor :
"Allah,
kendisine ortak koşulmasını asla
bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar."
(Nisa, 48)
Kul, kendide, insanların hatalarını bağışlamalı ve onlara kin
beslememelidir.
Bunu yapmakla, Allah'ın affedenler hakkındaki övgüsüne ve verdiği
sevaba
kavuşur. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Bir
kötülüğün cezası, ona denk bir
kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a
aittir."
(Şura, 40)
Sana
haksızlık eden ve sana kötülük yapam kimseleri affetmelisin. Bilmelisin
ki, Allah affedenleri sever.
|
Rauf |
Rauf
: Çok
şefkat ve merhamet gösteren, çok
esirgeyen, kolaylık sağlayan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O, onlara karşı çok şefkatli, pek
merhametlidir." (Tevbe, 117)
"Eğer Allah'ın üzerinizde fazlı ve rahmeti
olmasaydı, azabınızı çarçabuk
verirdi. Gerçekten Allah Rauf'dur, Rahim'dir." (Nur, 20)
"Allah insanlara karşı şefkatli ve
merhametlidir." (Bakara, 143)
"Muhakkak Rabbiniz Rauf'dur, Rahimdir"
(Bakara, 207)
Rauf'un
anlamı ilk anda "Rahim" kelimesinin anlamıyla aynı
gibi görünüyorsa da, Kuran-ı Kerim'de geçtiği yerlerde Cenab-ı
Hakk iki
sıfatı da beraber zikrettiği durumlarda Rauf'u Rahim'den önce
buyurmuştur.
Raûf, kullarına kolaylık sağlayan demektir. Çünkü Yüce Allah kullarına
kaldıramayacakları ibadetler ve yükler yüklememiştir. Yaşlılık,
hastalık
ve zayıflık gibi hallerde onları birçok ibadetlerdn muaf tutmuştur.
Allah'ın
yarattığı tüm canlılar kusursuz, üstün bir yaratılış ve kompleks bir
yapı sayesinde yaşamlarını sürdürmektedir. Bu, O'nun merhametinin
ve
rahmetinin bir delilidir. Çünkü hiçbir canlı kendisi için en uygun, en
elverişli şekilde yaşamak için güç sarfetmemiş, sadece Allah'ın üstün
aklına
teslim olmuştur. O, ihtiyaç duyabileceği herşeyi zaten kendisine
vermiştir.
Mesela bütün canlıların kendilerini savunmak için farklı
yetenekleri
vardır. Kimisi son derece korkutucu bir görünüme sahiptir, kimisi
zehirli, kötü
kokulu veya yakıcı gazlar püskürtür. Bazıları atik ve çabuktur;
düşmanlarından
hızla kaçarlar, böyle olmayanlar ise farklı bir savunma şekli
olarak
dayanıklı zırhlarla kaplıdır. Bir kısmı bedenlerini düşmanlarından
saklayabilecek şekilde bir görüntüye sahiptir, diğer bir bölümü de ölü
taklidi
yaparak düşmanı kandırabilecek şekilde var edilmişlerdir.
Şüphesiz
canlılar bütün bu niteliklere tesadüfen ya da kendi istekleriyle
ulaşmamışlardır.
Her müslüman Allah'ın dışında mutlak şefkat sahibi kimse olmadığını
bilmelidir. Allah'ın kullarına bol nimetler vermesi, onlar çeşitli
tehlikelerden
koruması- nefislerinin arzu ve isteklerinin peşinden koşmalarına mani
olması,
O'nun kullarına olan şefkat ve merhametindendir. Bazen bir musibet
vererek
onları tökezleterek doğru yola girmelerini sağlaması, O'nun şefkat ve
merhametinin gereğidir. Bu bela ve musibetler dıştan böyle görünebilir;
ancak
gerçekte bunlar, kendileri için şefkat ve merhamettir.
Nefsinize Acıyınız: Allah'ın bu ismini bilen
kimse, Allah'ın kendisine
şefkat ve merhamet ettiği gibi o da, nefsine acımalı, ona gücünden
fazla yük
yüklememeli ve yapısını aşan şeylerden sorumlu tutmamalıdır. Nefse
acımak
demek, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından ve
tehlikelerinden
onu korumak demektir. Nefsine acıyıp ona şefkat gösterdiğin gibi, başka
insanlara da acımalı ve onlara da şefkat elini uzatmalısın. Böylece
şefkatli
bir kalbe sahip olur, her iki dünyada Allah'ın şefkat ve merhametinin
seni
kuşatmasını sağlamış olursun.)
|
Malikül Mülk
|
Malikül
Mülk : Mülkün
ebedi sahibi
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım!
Sen mülkü dilediğine verirsin
ve mülkü dilediğinden geri alırsın." (Ali İmran, 26)
"Mutlak hakim ve hak olan Allah, çok
yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur, O,
yüce Arş'ın sahibidir." (Müminun, 116)
"Oldukça kudretli, mülkünün sonu olmayanın
yanında doğruluk
makamındadırlar." (Kamer, 55)
Allah,
mülkün gerçek sahibidir, ebedi sahibidir. Bütün her şey O'nun mülküdür.
"Mülk de O'nun, hamd de O'nun."
Allah, mülkün ebedi sahibi olduğuna göre O'na sığınmaktan başka çaremiz
yoktur.
Sadece O'na dua etmeli, yalnız O'ndan korkmalı, yalnız O'na umut
bağlamalı,
yalnız O'na boyun eğmelidir.
Şu an bulunduğunuz yerden etrafınıza baktığınızda gördüğünüz herşeyin
Sahibi vardır.
Oturduğunuz koltuk, Sahibinin var ettiği atomlardan oluşmaktadır.
Saksıda duran
çiçek, Sahibinin ona sağladığı imkanlarla (güneş, su vs.) büyümektedir.
Pencereden görünen deniz ve içindeki tüm canlılar Sahipleri dilediği
için orada
bulunmaktadır. Ve hatta kendi bedeniniz; o da sizden tamamen bağımsız
olarak
sizi var edenin kontrolündedir. Tüm uzuvlarınız, damarlarınız, sinir
sisteminiz, hücrelerinizin her biri Sahibinizin ilminin ve üstün
aklının
eserleridir. Bu sayılanların hiçbiri sizin sahip olmayı düşünüp
tasarladığınız,
sonra da var ettiğiniz şeyler değildir. Siz dünyaya gözünüzü
açtığınızda hem
kendi bedeninizdeki kusursuz sistemle, hem de içinde bulunduğunuz
dünyayla ve
hatta tüm evrenle karşılaştınız. Ancak bundan önce bunların hiçbirine
sahip
değildiniz ve bundan sonra da kendi iradenizle bunlara sahip olmanız
mümkün
değildir. Elbette bu gerçek tüm insanlar için geçerlidir. O halde
herşeyin
mülkü onları Yaratana aittir; yani herşeyin yaratıcısı ve sahibi olan
Allah'a.
Bu açık gerçeğe rağmen insan körleşir ve O'nun varlığını gözardı ederek
elindeki herşeyin kendisine ait olduğu zannına kapılır. Tüm acizliğine
rağmen
kendini üstün görme yanılgısı içinde olan insan büyüklenir ve inkara
kalkışır.
Fakat bu inkar yalnızca kendisine zarar verir.
|
Zü'l-Celali
Ve'l İkram
|
Zü'l
- Celali Ve'l - İkram : Ululuk
ve ikram sahibi
Cenab--ı
Hak
buyuruyor.
"Ancak
azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak."
(Rahman, 27)
"Büyüklük
ve ikram sahibi Rabbinin adı yücelerden yücedir."
(Rahman, 78)
Resulullah
buyuruyor: "Yâ Ze'l-celâli ve'l-ikram'ı sıkça tekrarlayın"
Bütün
azamet ve ikramlar Allah'a aittir. Bütün iyilik ve ikramlar O'ndan
kaynaklanır. O'nun genelde insanlara, özelde dostlarına ikramının
sınırı
yoktur.
Zü'l-Celal,
azametin gerçekliğini idrak eden demektir. Zü'l-İkram ise, bulutsuz bir
öğle vakti güneşin görülmesi gibi, kulların kendisini müşahede edecek
şekilde onlara zuhur etmesidir.
İkram,
nimet verenin değer verdiği, sevgi ve saygı gösterdiği kimselere
nimet verdiğinde kullanılır. Örneğin; velilere verdiği keramet
nimetlerini
ifade etmek için "ekremehu" (ona ikramda bulundu) denilir. Allah,
başkalarına ikram etmediği nimetleri kendilerine ikram ederek onları
onurlandırmış, değer vermiş ve üstün makamlarla onları
ödüllendirmiştir.Allah,
kullarına bu dünyada ikramda bulunabileceği gibi onu, ahirete de
erteleyebilir.
Allah, nimetini hak edene de etmeyene de verir. Ancak ikramı, hak
etmeyenden
başkasına vermez. Ahirette nimetini hak etmeyenlere vermediği gibi.
Dünyada insanın hoşuna gidecek sayısız nimet vardır. Allah kullarının
hoşnut
olacağı çeşitli detaylarla dünyayı süslemiştir. Ancak elbette Allah'ın
sonsuz
kerem ve ihsanını asıl olarak göstereceği yer cennettir. Kuran'da
tasvir edilen
cennet, O'nun sonsuz ikramını gözler önüne sermektedir. Cennetin
Kuran'da
anlatılan en belirgin özelliklerinden biri 'nefislerin arzuladığı
herşeyin'
verilmiş olmasıdır.
- Cennetin
altından ırmaklar akar,
- Yemişleri
ve gölgelikleri süreklidir,
- Ne
sıcak ne soğuk, tam kararında bir gölgelik vardır.
- Müminlere
istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol
verilecektir.
- Yüksek
köşkler bina edilmiştir. Bu köşklerin altlarından ırmaklar akmaktadır.
- Özenle
işlenmiş mücevher tahtlar üzerinde oturur ve etraflarını 'bakıp
seyrederler.
- Yapılan
ikram da son derece ihtişamlıdır.
- Kendileri
için hizmet eden civanlar çevrelerinde gümüşten billur kaplar ve
kupalar dolaştırırlar
- Müminlerin
giyimleri de son derece göz alıcıdır.
Bir kul kendisini saygı duyulan ve önemsenen
bir konuma getirmek için bu isme ihtiyaç duyar.
|
Muksit |
Muksit : Adaletle
hükmeden
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Allah, hakimlerin hakimi
değil midir?"
(Tin, 8)
"O hakimlerin en
iyisidir." (Araf,
87)
Kul,
verdiği ve vereceği hükümlerde adaletli olmak amacıyla bu isme ihtiyaç
duyar.
Muksit, mazlum olanları zalimlerin elinden alan demektir.
Allah,
hakimlerin hakimi, hükümdarların hükümdarı değil mi? Hakimler,
hükümdarlar isyan edenlere ceza; itaat edenlere, iş görenlere ecir ve
ödül
verir bir "din" demek olan ceza ve sorumluluk kanunlarını uygularlar
da, onların hepsinin üzerinde hakim olan yüce Allah hükmünü yerine
getirmez,
ceza ve ödül vermez, dinini yürütmez olur mu? Elbette olmaz. Hiç kuşku
yok ki
insanı o en güzel biçim ile yaratan Allah, hakimlerin hakimidir. Onun
dini her
dinden üstün hak dindir. O dinini yürütecek, güzel ile çirkini,
yalancıyı
doğruyu ayıracak, iman edip samimiyet ve ihlasla güzel güzel ameller
yapan
müminlere mükafat verecek; kâfirleri, dinsizleri de aşağıların
aşağısına
yuvarlıyacaktır. O halde insan olan, dine yalan dememeli, cezayı inkâr
etmemeli, insan kuvvetli olunca haklı olur, her yaptığı kalır, ceza
görmez,
ceza kanunu acizlere özgüdür sanmamalı; hakim, hükmünde kendi kuvvetine
aldanıp
da hak ve adaletten ayrılmamalı, o hakimler hakiminin hüküm ve
kudretinden
korkmalı, aşağıların aşağısına yuvarlanmaktan sakınmalı, onun dinine
girmeli,
ona iman edip Allah'ın kullarına karşı adalet ve âlemin düzelmesine
hizmet ile
o tükenmez ecir ve mükafata ermelidir. Yoksa insanı o en güzel biçimde
yaratan
Allah'ı, hakimlerin hakimi değildir zanneden kendine yazık etmiş olur.
Bu
durumda bu âyet kâfirlere tehdit, müminlere müjdedir.
|
Cami |
Câmi
: İstediğini
istediği zaman
istediği yerde toplayan
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Elbette sizi kıyamet günü
toplayacaktır." (Nisa, 87)
"Elbette Allah, münafıkları ve
kâfirleri cehennemde bir araya
getirecektir." (Nisa, 140)
"Sûr'a da üfürülmüş, böylece onları
bütünüyle bir araya
getirmişizdir." (Kehf, 99)
"Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir
günde, insanları mutlaka
toplayacak olan sensin." (Al-i İmran, 9)
"Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte
o zarar günüdür." (Teğabün,
9)
"Ve, onların kalplerini birleştirmiştir. Sen
yeryüzünde bulunan her şeyi
verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah
onların
aralarını bulup kaynaştırdı. " (Enfal, 63)
"Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden
öncekileri bir araya getirdik." (Mürselat,
38)
Câmi,
Allah'ın zati ve fiili
sıfatları arasında yer alır. Zati sıfat olarak Cami, Allah'ın bütün
faziletleri
ve güzel nitelikleri kendinde toplaması ve bunlara sahip olması
anlamına gelir.
Çünkü tüm bilgiler, varolmadan önce O'nun yanında bulunmaktadır.
Böyleyken
Allah'ın ilmi, kendi iradesi ve kudretiyle yarttığı varlıklarla ilgili
bilgileri kuşatmaz mı? Fiili sıfat olarak Câmi ismi, Kur'an'da daha çok
bu
anlamda kullanılır. O gerçekten dağınık, benzer ve birbirine zıt olan
şeyleri
bir araya toplayandır. Parçaları bir araya getirip birleştiren, özel
bir terkip
oluşturan, böylece onlara özel bir yapı kazandıran, şanı yüce olan
Allah'tır.
Birbirini seven kalpleri bir araya getirenve kaynaşmalarını sağlayan
O'dur.Ölümden sonra dağılıp yok olan beden parçalarını tekrar dirilişle
bir
araya getiren, ölümle birbirinden tamamen ayrılan ruh ve bedeni yeniden
birleştiren O'dur.Kıyamet günü bütün insanları huzurunda toplayacak,
zalim ile
mazlumu bir araya getirecek O'dur.
|
Gani |
Gani
: Çok
zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık
olan ancak O'dur." (Fatır, 15)
"O'nun ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur."
(Yunus, 68)
"Biliniz
ki Allah zengindir." (Bakara, 267)
"Eğer
inkar ederseniz bilin ki Allah size muhtaç değildir."
(Zümer, 7)
"Şüphesiz
Allah, âlemlerden hiçbirine kesinlikle muhtaç değildir.
" (Ankebut, 6)
"Göklerde
ve yerde ne varsa O'nundur. Hakikaten Allah, yalnız O
zengindir, övgüye değerdir." (Hac, 64)
"Kim
inkâr ederse bilmelidir ki, Allah alemlere muhtaç değildir."
(Al-i İmran, 97)
Gerek
zat ve sıfatlarında, gerek işlerinde hiçbir zaman, hiçbir surette,
hiçbir
şeye muhtaç olmayan, bunun yanında herşeyin kendisine muhtaç olduğu tek
zengin
O'dur. Allah'ın başkasının kendisine ibadet etmesine de ihtiyacı
yoktur. O'na
inanıp ibadet etmeleri, kendisine bir yararı olmadığı gibi,
inanmamaları ve
emirlerine itaat etmemelerinin de kendisine bir zararı yoktur.
Din
ve ibadet Allah'ın ihtiyacı değil, insanların ihtiyacıdır. Hem
yarattıkları
içinde Allah'a ihtiyacı en çok olan fakirler sadece insanlardır. İnsan
zayıf
olarak yaratılmış olmakla, hangi mertebede olursa olsun hiçbir zaman
Allah'a
ihtiyaçtan kurtulamayacağı gibi, emaneti taşıyan insan ruhunun duyduğu
ihtiyaç
o kadar çoktur ki, onun yanında diğer yaratıklara fakir bile denmez.
İnsanın bu
ihtiyacını tatmin etmek için de Allah'tan başka mabud bulunmaz.
Başkaları bir
kıtmire bile malik değil Allah ise ganiydir. Hiçbir ihtiyacı olmayan ve
her
şeyden müstağni, tam mânâsı ile zengin, ganiy O, yalnız O'dur. O sizin
ibadetinize muhtaç olmadığı gibi, bütün ihtiyaçlarınızı tatmin
edebilecek güce
de sahiptir.
|
Muğni |
Muğni
: Dilediğini
zengin eden
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Zengin eden de yoksul kılan da O'dur."
(Necm, 48 )
"Seni fakir bulup zengin etmedi mi?"
(Duha, 8)
Allah,
kendiliğinden zengindir. Mutlak zengin, hiçbir
şeye ihtiyaç duymayan Allah'tır. O'nun dışındaki her şey, kendiliğinden
O'na
muhtaçtır.
Kendini zengin sanan kul ne kadar zengin olursa olsun yine de, varlığı
ve zatı
ile kendisini yaratan Rabb'ine muhtaçtır. Allah, kuluna bol nimetler
verir, ona
merhamet ve ihsanını yağdırır, açık ve gizli cömertlikte bulunur.
Miskin kul, geçici olarak nimetlere sahip olduğunu görünce,
kendisinin de
bu kocaman kainatta bir pay sahibi olduğunu zanneder. Kendisine muhtaç
bir
gözle değil zengin bir gözle bakar. Yoktan yaratıldığını, daha önce
içinde
bulunduğu muhtaçlık ve yoksulluk durumunu unutur.Kendi hakikatini,
fakirliğini,
muhtaçlığını, Rabb'iyle irtibatlı olma zorunluluğunu unutan, bu yüzden
haddini
aşıp isyan eden kimse kaybeder.
İnsanlar arasında en zengin kimse, Allah'a en çok muhtaç olduğunun
bilincinde
olandır. Allah katında insanların en üstünü bu kimselerdir.
Bil
ki gerçek zenginlik ancak, Allah ile elde edilir. Zira O, kendi
katında mutlak zengin olan ve asla başkasına muhtaç olmayandır. O'nun
dışındakilerin temel özelliği muhtaçlıktır.
|
Mani |
Mani
: Dilediğini
engelleyen
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden
olamaz.
O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur." (Fatır,
2)
"De ki: 'Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek
isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı
giderebilir mi?Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini
önleyebilir mi?'
" (Zümer, 38)
Resulullah
buyuruyor: "Ey Allahım! Senin verdiklerine mani olacak, mani
olduklarını da verecek kimse yoktur."
Allah,
inkarcıları kötülerken bu ismi kullanmış ve şöyle
buyurmuştur: "Ve hayra da mâni olurlar." (Maun, 7)
Allah'ın
Mâni olması, dünyada olabileceği gibi ahirette de olabilir. Allah bu
dünyada kimi marifet ve ibadetlerinden men eer, zikrini onu termel
azığıyapmazsa, bu kimse gerçek anlamıyla bütün hayırlardan mahrum
edilmiş
olur. En büyük musibet işte budur. Hem dünyada hem de ahirette ilahi
ihsanlardan men edilenler, hiçbir zaman mesut olmazlar.
Allah,
nimet verme ve vermemeye kadir olandır. O'nun vermemesi cimriliğinden
değil, bir hikmetinin gereğidir.
Mani
olan Allah, düşmanlarına karşı dostlarını koruyuphimaye eden ve onlara
yardım edendir.
Bu ismi bilmenin faydaları:
Her
müslüman, Allah'tan başka men eden ve engelleyen olmadığına
inanmalıdır.
Gerçek veren ve mani olanın Allah olduğunu bilen kimsenin, kalbini
insanlarla
meşgul etmemesi, onlara güvenip dayanmaması, kanaatkar ve hoşnut
bir
kalple Rabb'ine yönelmesi gerekir.
İnsanlardan biri mani olduğunda, gerçek mani
olanın
Allah olduğuna inanmalı, aracıları bir kenara iterek onlarla meşgul
olmamalıdır.
Allah'ın bütün varlıklara üzerinde güç sahibi
olduğunu, gölgenin gölgesi olduğu şey üzerinde bir etkisi
olmadığı gibi
insanların da gerçekte bir etkisi olmadığını bilmelidir. Bu yüzden
gerçek fail
olan Allah'ı düşünmeden mani olan insanları kötülememelidir. Allah,
hayra
mani olanı kötülediği için kötülemelidir.
|
Darr |
Darr
: Sıkıntı ve zorluk veren
şeyleri yaratan
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"Nimet
olarak size
ulaşan ne
varsa, Allah'tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak
O'na
yalvarmaktasınız." (Nahl,53)
"Şayet Allah
sana bir
zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka
bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O,
herşeye güç
yetirendir." (Enam,17)
Menfaatleri
ve mazaaratları yaratan, ancak Allah'tır.
Bütün
olaylar
sebeplerle
meydana
geliyorsa da, sebepler yok olanı var edemez. Onlar ancak insanların
elinde
birer tutamak ve Hak'tan bir isteme vesikası olmak üzere
yaratılmıştır.
İnsanın
menfaat
ve zararlarına hakim ve rakipsiz müessir ancak
Allah'tır. O,
insanlara,
menfaat ve zararları ayırd edici kuvvet vermiştir.
Allah'ın
bir zarar vermeyi dilemesini hiç bir şey önleyemez.
Allah her
şeyi
yaratan ve yarattığına bir etki koyandır. Her şeyin olumlu ve olumsuz
etkisi O'nun yed-i kudretindedir. O'nun iradesi, dilemesi ve izni
olmadan hiçbir şey etkisini gösteremez.
Allah'a
sadece
Dâr ismiyle dua etmek caiz değildir. Bu nedenle her iki isimle (Darr,
Nâfi) birlikte dua edilmelidir. Bu iki
ismin birlikte zikredilmesi,
Allah'ın dilediğine yarar sağlamaya dilediğine de zarar vermeye kadir
olduğunu gösterir. Zira zarar verme veya yarar sağlama gücüne sahip
olmayanın varlığı ve etkiside olmaz.
Tatlı, güzel şeyleri halkeden Rabbimiz olduğu gibi; acı, sıkıntılı ve
kederli şeyleri de O yaratmıştır.
Bu ismi
bilmenin faydaları
Her müslüman
Allah'tan başka zarar veren biri olmadığına inanmalı, O'nun iradesi ve
fiiliyle gerçekleştiğini bilmelidir. Dünya hayatı da ahiret hayatı da
yarar ve zarar arasında taksim edilmiştir. Buna göre cennet saf yarar,
cehennem de saf zarardır. Dünyada geçekleşen zarar, ahiret için bir
yarara dönüşebilir. Bu durumda bu dünyadaki zarar, mecazi anlamdadır.
Eğer dünyadaki zarar, ahiret için de bir zarar ise bu durumda
zarar gerçek anlamdadır.
|
Nafi |
Nafi
: İstediğine
fayda sağlayan, O'nun takdiri olmadan
kimseye yarar verilemeyen.
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Nimet
olarak
size ulaşan ne varsa,
Allah'tandır, sonra
size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O'na yalvarmaktasınız."
(Nahl,
53)
"Şayet Allah sana bir zarar
dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir
iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir." (Enam,
17)
İnsanlar için fayda ve zarar güncel
kavramlardır.
Kendileri için çizilen hayat planında bir sınanma konusu olarak fayda
ve
zararın onların önlerine çıkarılması ise Allah tarafındandır.
Faydayı da zararı da yaratan;
birey ve toplum
olarak insan için takdir eden O'dur. İnsanın faydayı ve zararı O'ndan
başkasına
atfetmeyi ya da sebeplere bağlaması ise büyük zülümdür ve onun
Allah'ı
layık olduğu gibi tanımadığı anlamına gelir.
Resulullah (s.a.v)
buyuruyor: "Bil ki,
kalem olacak
şeyleri yazıp artık kurumuştur. Bundan
böyle
bütün varlıklar, Allah'ın sana takdir etmediği bir yarar sağlamak
isteseler
buna güçleri yetmez."
Allah'a sadece Dâr
ismiyle dua etmek caiz değildir.
Bu nedenle her iki isimle (Darr,
Nâfi) birlikte dua edilmelidir. Bu iki ismin birlikte zikredilmesi,
Allah'ın
dilediğine yarar sağlamaya dilediğine de zarar vermeye kadir olduğunu
gösterir.
Zira zarar verme veya yarar sağlama gücüne sahip olmayanın varlığı ve
etkiside
olmaz.
Bu İsmi Bilmenin Faydaları:
Her müslüman
Allah'tan başka
yarar sağlayan biri
olmadığına inanmalı, yararın O'nun iradesi ve fiiliyle gerçekleştiğini
bilmelidir. Allah'tan başka fail yoktur. Mümine yarar sağlayan her şey
Allah'tandır. Kuldan gelen her yarar ve menfaat, Allah'ın o kişiyi
yönlendirmesi ile gerçekleşmektedir. Allah'ın sana sağladığı
yararlardan sen de
başkalrını yararlandırmalı ve buna aracı olmalısın. Yaptığın iyilik ve
başklarına sağladığın yararlarla, âhiret için kendine yarar sağlamış
olursun.
Böylece bu yararlar, yarın Allah katında senin şefaatçilerin olur.
Müslüman, yalnız Allah dostlarına yarar sağlamalıdır.
Müslüman her düşkün ve
yoksula yarar sağlamaya
çalışmalıdır.
|
Nur |
Nur
: Alemleri
nurlandıran, aydınlatan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Allah,
göklerin ve yerin nurudur.
O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ
bir sırça
içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya
da ait
olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki)
neredeyse
ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah,
kimi
dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler
verir.
Allah, herşeyi bilendir." (Nur, 35)
Gerek
duyguya ait ve gerekse akıl ve
idrake ait her çeşit karanlıkların zıddı olan vicdan ve sezgide ortaya
çıkan
dış ve iç tecellî ve doğuşların hepsine de nur denilir.
Allah, göklerin ve yerin nurudur. Bütün âlemi meydana koyan, kâinatı
gösteren,
hakikati bildiren, gözleri gönülleri şenlendiren O'dur. O olmasaydı,
hiçbir şey
bulunmaz, hiçbir hakikat sezilmez, hiçbir neşe duyulmazdı.
Her şeyin ortaya çıkışı ve bilinmesi ancak O'nun açığa çıkarması ve
bildirmesiyledir. Nur'un özelliği de ortaya çıkma, parlama ve
bulunmadır. O
halde açıkça ortaya çıkar ki, gerçekte mutlak nur, Allah Sübhânehû ve
Teâlâ'dır. Ve O'ndan başkasına nur demek mecazdır.
Her şey, göze açık ışık ile göründüğü gibi, yine batınî basirete de her
şey
Allah ile gözükür. Allah'ın nuru her şey ile beraber bulunur da fark
edilmez.
Ancak bunda diğerinden bir farklılık vardır: Görünen nurun güneşin
batması ile
kaybolup gizlendiği düşünülür. Fakat her şeyin kendisi ile ortaya
çıktığı ilâhî
nurun batması veya kaybolması düşünülemez ve değişmesi imkansız
olduğundan eşya
ile daima beraber kalır. Ayırmakla delil getirmek yolu, kesilmiş olur.
Onun
kaybolmasını düşünsen gökler ve yerler yıkılır, kendinden geçersin.
Her şey, bazı zaman değil, her vakitte O'na hamd ile tesbih
eylediklerinden
ayrılık kalkmış, gizli yol kalmıştır. Zira marifette görünen yol,
eşyayı
zıddıyla tanımaktır. Bundan dolayı, hiç zıddı olmayan ve hiç
değişmeyenin gizli
kalması uzak görülmemelidir. Onun gizliliği, açıklığının
şiddetindendir.
Açıklığının şiddetinden dolayı yaratıklardan gizlenen ve nurunun
parlaması
sebebiyle onlara karşı perdelenen Allah'ın şanı ne yücedir!
Allah
nuru, nur üzerine nurdur. Sınırlanması ve bilinmesi mümkün olmayan
bir nurdur. O halde onu niye herkes bulamıyor? İstenilene niye
eremiyor?
denilirse Allah, o nuruna veya o nuruyla dilediği kimseyi hidayet eder.
Dolayısıyla herkes hak delili göremez, hak âyetlerini bilemez, hakkın
isteğine
eremez. Herkes peygamber veya velî veya mümin veya arif veya iyi bir
kul
olamaz. Ve onun için peygamberlik nurundan, Kur'ân nurundan, iman
nurundan,
ilim nurundan herkes faydalanamaz.
|
Hadi |
Hadi
: İstediğini
hidayete erdiren
Cenab-ı
Hak
buyuruyor:
"Hidayet verici ve yardımcı olarak
Rabbin yeter." (Furkan, 31)
"Allah kimi
doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyet'e açar" (Enam,
125)
"O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru
yola iletir." (Nahl, 93)
"Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini
de doğru yola iletir." (İbrahim,
4)
"Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin;
bilakis, Allah dilediğine hidayet
verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir." (Kasas, 56)
Allah
her kime hidayet diler, doğruca kendine erdirmek isterse İslâm için
gönlünü açar. Hakkı kabul ve hak teklifleri yerine getirmekten canı
sıkılmaz,
zahmet ve ıstırap duymaz, tersine neşe ve sevinç duyar. Allah kimi de
yolundan
şaşırtmak ve saptırmak dilerse, göğsünü daraltır, sıkar, son derece
tıkar
bunaltır. Göğe tırmanmak kendisine nasıl yapılması mümkün olmayan bir
yük ve
zahmet ise, iman ve İslâm, hakkı kabul ve itaat etmek de ona o derece
güç
gelir. İslâm ve doğruluk deyince canı sıkılır, daralır, bunalır. "Of"
der, dayanır, tıkanır, yan büker, yoldan çıkar, içinden çıkılmaz
bataklara
batar gider. O artık genişlemeyi, doğrulukta ve selamette değil,
eğrilikte ve
felakette arar. İşte Allah, iman etmeyenlerin üzerine pisliği, o son
derece
nefret ve tiksinmekle karşılanması lazım gelen küfür, azab ve
ıstırabını böyle
göğsün daralması ve kalb tıkanmasıyla yükler ve tahsis eder. Böyle
yardımsız
bırakmakladır ki, Allah onları küfür pisliğinin, küfür azabının
istilası
altında bırakır.
Allah'ın kendisini tanıma yollarını kullarına gösterip tanıtması,
yaratıklarına
hayatlarını devam ettirme yollarını öğretmesi ve onları buna yöneltmesi
anlamına gelir. O, bu yönüyle insanlara kurtuluş yolunu; dünya ve
ahiret
mutluluğu yollarını gösterir.Allah, hayvanlara içgüdü vermiştir. Onlar
içgüdüleriyle kendilerine yararlı olanı bulurlar.İnsanlara ise, akıl
verilmiştir. İnsanlar, akıllarını kullanarak bilnçli seçim yapma
imkanına
sahiptirler ve bu sebeple de yükümlü tutulmuşlardır.Bununla birlikte
yüce
Allah, akıllarının yanısıra onlara peygamberler de göndermiştir.
Hidayet
iki türlüdür, Birincisi yol göstermek, davet etmek ve uyarmak
anlamındadır. Bu anlamda hidayet, peygamberlerin temel görevlerinden
biridir.
İkinci anlamı ise, desteklemek, korumak ve başarılı kılmaktır. Bu tür
hidayet
yalnız Allah'a mahsustur. Hiçbir varlığın bu hidayet türünde bir etkisi
yoktur.
Bu ismi bilmenin faydaları:
Her
müslüman, daima Allah'tan kendisine hidayet etmesini ve İslam üzere
öldürmesini talep etmeli ve bunun için dua etmelidir. Zira Allah'ın,
kul ile
kalbi arasına girdiğini unutmamalıdır
Müslüman,
peygamberlerin, alimlerin ve Allah dostlarının insanları hidayete
çağırdıklarını, onlara doğru yolu gösterdiklerini, onların birer
hidayet
rehberi olduklarını bilmelidir.
|
Bedi |
Bedi : Örneksiz
yaratan
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır."
(Enam,
101)
"Göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir
şeyi dilediğinde ona sadece
"Ol!" der, o da hemen oluverir." (Bakara
117)
O, bütün
göklerin ve yerin, benzersiz yaratıcısıdır. Bütün ulvî ve sûflî âlemden
hiçbiri yokken, örnek olacak, aynîlik ifade edecek kanun, asıl, madde,
şekil, nümune, örnek denecek hiçbir şey mevcut değilken, ilk önce
bunları benzersiz meydana getiren ve yaratan, her türün ilk ferdini,
ilk örneğini yaratıp yoktan vücuda getiren ve böyle icat etme âdeti ve
zatına mahsus fiilî sıfatı olan ve bundan dolayı misali, eşi ve benzeri
bulunmak ve tasavvur edilmek ihtimali olmayan ve onun varlığı ve icadı
olmadan bir yokun vücuda gelmesi ve herhangi bir şeyin var olarak
ayakta durması mümkün olmayan yüce yaratıcıdır.
Hiç
benzeri ve modeli ortada olmadan çeşitli şeyleri yaratan Allah'tır.
Mesela, insanın daha önce bir benzeri yok iken, yoktan var etmiş ve en
güzel bir biçimde meydana getirmiştir.. İşte bu Hakk'ın ezeli bir
kudretidir. Bu kudret karşısında eğilmemiz ve Hakk'a daha fazla
bağlanmamız lazımdır. Binlerce ibret önümüze seriliyor. Onlara o gözle
bakmalı ve ona göre değerlendirmeliyiz.
Zor bir
işle karşılaşan birisi "Yâ Bedi" ismini "Yâ bedîü's-semâvati ve'l-arz"
şeklinde okusa Allahü teala hazretleri onun o zor işini halleder.
|
Baki |
Baki
: Varlığının
sonu olmayan
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin
zâtı bâki kalacak" (Rahman, 27)
"O'ndan başka tanrı yoktur. O'nun zâtından
başka her şey yok olacaktır.
Hüküm O'nundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz."
(Kasas, 88)
Hakk'ın
dışındaki her şey fânidir. Yani aslında yok olmayı kabul etmektedir.
Allah ona nazarı ve varlık elbisesini feyziyle giydirmeseydi, onun için
varlık
şerefi mümkün olmazdı. Bulunduğu hal üzere kalır, ortaya çıkmamış
olurdu. Demek
ki Hakk'ın ona nazarından sonra ancak varlık alemine geçmiş aslında
Hakk'ın
kendine nazarı ile kendisi için sabit olan yokluk üzere kalmamıştır.
O'nun zatından başka herşey, her mevcud aslında, yokluk demektir. Çünkü
O'ndan
başka her şeyin varlığı kendinden değil, Allah Teâlâ'ya dayandığından
her an
yok olmayı kabul edici ve yok olmaya hazır olmakla aslında yok demektir
veya
yok olacaktır. Ancak O zatında diri, ezelî ve ebedî, varlığı kendisiyle
var
olandır.
Hüküm O'nun, başkasının değil. O'ndan başka hüküm ve hükümet, kanun
çıkarmaya
ve kanun yapmaya kalkışanların hepsinin hükmü bozulur, ancak O'nunki
bozulmaz
ve hep O'na döndürüleceksiniz, hepiniz ölümünüzden sonra O'nun huzuruna
götürülecek, mahkeme olunacak, ona göre cezanız, mükafatınız ne ise
alacaksınız. İşte bütün kıssaların sonu işte bu "Ve hep O'na
döndürüleceksiniz." hükmüdür. Kimin haddinedir ki bu hükme boyun
eğmesin!
Bâki
İsminin Anlamları
- Alah'ın
varlığı, hiçbir yönden yokluğu
kabul etmez.
- O,
varlığının başlangıcı ve sonu olmayan tek varlıktır.
- Allah,
kendi bekası ile Bâki'dir; varlıklar ise ancak onun varlıklarını devam
ettirmesi ile var olabilmektedir.
- Allah'ın
baki olması demek, asla ölmeyen hayat sahibi ebedi varlık olması
demektir.
- Bütün
varlıklar yok olacak; sadece O'nun varlığı devam edecektir.
Kainat
içinde bulunan tüm varlıkların bir sonu vardır. Bir insan doğar, yaşar
ve
dünyada sürdürdüğü sınırlı ömür sonucunda ölür. Bu son, bütün insanlar
için
kaçınılmazdır. İnsanlar gibi bitkiler ve hayvanlar aleminin de yok
oluşu
kaçınılmazdır. Onlar da doğduktan bir süre sonra birer birer ölürler.
Örneğin
bir ağaç yeryüzünde yüzlerce sene yaşayabilir. Fakat en nihayetinde
ölmeye
mahkumdur. Canlı olan herşey hayatını tüketip toprağın altına girecek
ve yok
olacaktır. Aynı
şekilde cansız varlıkların da bir sonu vardır. Zaman, tümü üzerinde
yıpratıcı
etkisini gösterir. Örneğin, binlerce yıl önce ihtişam içinde yaşamış
kavimlerden bugün yalnızca yıkıntıların geriye kaldığını görürüz.
İçinde
yaşayan varlıkların bir sonu olduğu gibi kainatın da bir sonu vardır.
Kainattaki tüm gökcisimleri, yıldızlar, güneşler bir gün enerjilerini
tüketip
yok olacaklardır. Veya Allah dilediği başka bir sebeple tüm kainatı yok
edecek,
kıyamet günü ile ilgili vaadini gerçekleştirecektir.Görüldüğü gibi
herşey
sonludur; kainat da, yaratılmış tüm varlıklar da. Allah ise yaratandır.
Ve
sonsuzluk yalnızca kendisine aittir.
|
Varis |
Varis
: Bütün
servetlerin gerçek sahibi
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Şüphesiz
biz diriltir ve biz
öldürürüz! Ve her şeye biz vâris oluruz." (Hicr, 23)
"Yeryüzüne
ve onun üzerindekilere ancak biz
vâris oluruz ve onlar ancak bize döndürülürler." (Meryem, 40)
"Biz,
refahından şımarmış nice memleketi helâk
etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az
oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur" (Kasas, 58)
Varis,
başkasının gitmesi ve yok olasından sonra Bâki olan demektir. Bu
özelliğe sahip olan tek varlık Yüce Rabb'imiz olan Allah'tır. Çünkü O,
bu dünyada kendilerine verdiği sürenin dolmasıyla yok olan bütün
varlıkların ardından baki kalacak tek varlıktır Bütün varlıların
varlığı O'nun elinde ve yalnız O'na bağlıdır. O'nun varlığı ise hiçbir
varlığa bağlı değildir.
Şunu bil
ki, varlığı mümkün olan bütün varlıkların maliki ve sahibi Allah'tır.
Fakat Allah kerem ve ihsan sahibi oluşu nedeniyle, bazı eşyayı geçici
olarak kullarunın mülkiyetine vermiştir. İnsanlar ölümlü Allah ise
Bâki'dir. Bu yüzden insanlar öldüklerinde sahip oldukları eşyalar, ilk
sahibi olan Allah'a kalır. Allah'ın Vâris olmasından maksat işte budur.
|
Reşid |
Reşid : Doğru
yolu gösteren
Cenab-ı
Hak buyuruyor:
"Rabbimiz!
Bize tarafından bir rahmet ver ve
işimizde bize doğruyu göster durumumuzdan bir kurtuluş yolu
hazırla!"
(Kehf,
10)
"Allah
kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten
mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın."
(Kehf,
17 )
"Şüphesiz
ki Allah, iman edenleri, kesinlikle
doğru yola iletir." (Hac,
54)
Bu İsmi
Bilmenin Faydaları
Her
müslüman, bütün varlıkların mutlak yol göstericisinin ve doğruluk
sahibinin Allah olduğunu bilmesi gerekir. İnsanları doğru yola ileten,
varlıklarının ve hayatlarının düzene girmesini sağlayan yararları
gösteren O'dur. Bu sadece insanlara has bir durum değildir. Bütün
varlık ve canlıları kapsamaktadır.
Gökte ve
yerde varolan her şey, O'nun çizdiği doğru plan ve programa göre
işlemektedir. Düzen, doğruluk ve rehberlik O'ndandır.
İçinde
eğrilik olmayan dosdoğru din işte budur. Böyle bir dine inanan her
müslüman, Mevlâsının kendisine emrettiklerini yapmalı,
yasakladıklarından kaçınmalıdır.
Her
müslüman, Allah'ın kullarına doğru yolu göstermeli ve onları, İslam'la
bağdaşmayan, kendilerini Allah'a itaat ve ibadet etmekten alıkoyan,
Allah'a ve Resulü'ne isyan etmelerine, emir ve yasaklarını
çiğnemelerine neden olan bütün adet ve davranışları terk etmeye
çağırmalıdır. Eğer müslüman bu özelliklerle kendisini donatır ve
bunlara sahip olursa, Allah katında reşid olarak adlandırılır ve büyük
sevaplar kazanır.
Bir
kimsenin önemli ve mühim bir işi olursa onun hallini bilemezse akşam ve
yatsı namazı arasında "Yâ Reşîd" ismini 1000 kere
okursa o işinin görülmesi kendisne kolay ve onun içi aydınlık
olur.
|
Sabur |
Sabur
: Çok sabırlı, sabreden, cezayı
erteleyen
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Eğer Allah,
insanları
zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı
bırakmazdı.
Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri
geldiği
zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler."
(Nahl, 61)
"(Ey
Muhammed,) Sakın, Allah'ı zalimlerin
yaptıklarından habersiz sanma!
Ancak,
Allah onları yalnızca korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne
ertelemektedir." (İbrahim,42)
Bu isim
Kur'an-ı Kerim'de "es-sabur"
kalıbıyla geçmiyorsa da, Allah'ın bu vasfını ifade eden 70'den fazla
âyet vardır.
Sabır,
cezanın Allah'ın takdir ettiği ve süresini belirlediği bir zamana kadar
ertelenmesidir.
Resulullah
s.a.v. buyuruyor:
"İşittiği
bir ezaya Allah'tan daha fazla sabreden
kimse yoktur. O'nun çocuğu olduğunu iddia ettikleri halde Allah, onlara
sihhat ve afiyet vermekte, onları rızıklandırmaktadır. "
Allah Teâlâ'nın isimlerinden
biri Mübalağa siğalarından olan Sabûr, çok sabreden anlamında Allah'ın
güzel isimlerinden biridir. Kur'an-ı Kerim'de hiç geçmeyen sabûr ismi
celili sadece, Tirmizî'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği "Esmâül
hüsnâ: Allah'ın güzel isimleri" hadisinde (Tirmizi, Deavât, 83) doksan
dokuz ismin en sonuncusu olarak geçer. Allah (c.c) sınamak için
yarattığı insanları, yaptıkları kötülüklerden dolayı hemen
cezalandırmaz. Af dileyip tevbe etmeleri veya kötülüğe devamlarına
imkan vermek suretiyle cezaya daha müstehak olmaları için onlara mühlet
verir, sabreder. Allah'ın sabretmesi, aczinden değil, bilakis
kudretindendir. Çünkü hiç bir insanın, onun murakabesinden kurtulması
mümkün değildir. Bu nedenle, kötülüklerin bu dünyada hemen
cezalandırılmaması insanları yanıltmamalıdır. Allah'ın sabûr ismi ve
sıfatına bakarak insanların da sabırlı olması gerekir.
Allah'ın sabır sıfatı,
kulların sabrından farklıdır. Mesela,Allah tam kuvvet sahibidir.
Dilediğin yapmaya kadirdir. Ancak kulları böyle değildir. Onların
gücü ve kuvveti sınırlıdır. Bu yüzden her dilediklerini
yapamazlar.Allah yaptığının sonucundan asla korkmaz. Kullar ise çoğ
kez, yaptıklarının kötü sonuçlarından korkarlar.
Allah cezalandırmada acele
etmez, kullar ise hemen cezalandırmak isterler.Sabretmek nedeniyle
Allah, hiçbir acı ve üzüntü duymaz, hiçbir yönde bir noksanlığı
bulunmaz. ancak sabır kullara acı, üzüntü ve sıkıntı verir.
Kulun sabrı, Allah'ın
kendisiyle beraber olmasına göredir. Allah o kulla beraber olunca,kul,
başkalarının sabredemeyeceği şeylere sabretme imkanı bulur.
Sabredenler, dünya ve ahiret
mutluluğunu elde edip Allah ile beraber olma şerefine nail olmuşlardır.
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"Çünkü
Allah
muhakkak sabredenlerle beraberdir." (Bakara,153)
Allah'în sabur isminin bu dünyada
pek çok görüntülerini düşünenler rahatlıkla müşahede
edebilirler.
Bir
müslüman ihlasla,
inanrak ve yaşayarak "Ya
Sabur" diye
bu mübarek ismin zikrine devam ederse onun eserlerine nail olur. Her
türlü felaketten, hastalılardan kurtulup, şifa bulur.
Bu ismi
bilmenin
faydaları
Bu ismi bilen her müslüman,
karşılaştığı zorluklara sabredip sebat göstermeli, çevresine sabırlı
olmayı tavsiye etmeli ve sabırda ileri gitmelidir. Müslüman, kendisine
eziyet veren ve kötülük yapanlara sabretmrli ve ani tepki vermekten
kaçınmalıdır. Bilmelidir ki, Yüce Allah sabredenleri sever ve O, daima
sabredenlerle beraberdir.
Her müslüman Allah'tan başkasına
dönüp bakmamalı, yalnız O'ndan yardım dilemeli, sadece O'ndan korkmalı
ve ümit ertmeli, bir zararın defi veya bir hayrın gelmesini yalnız
O'ndan dilemelidir. Bilmelidir ki Allah, dilediğine zarar verir
dilediğine de yarar sağlar. Yüce Allah, hoşnut olduğu fiilleri de
sabredilecek zorlukları dayaratmıştır. Öfkesinden, rıza ve
hoşnutluğundan sığınılan tek varlık O'dur. Bu yüzden Peygamber
Efendiimiz (s.a.v) şöyle dua etmiştir:
"Ey Allah'ım Senin öfke ve
kızgınlığından rıza ve hoşnutluğuna sığınırım. Cezalandırmandan
bağışlamana sığınırım. Senden yine sana sığınırım"
(Allahulalem) |
Kaynaklar |
1) Ehl-i Sünnet
İnancı,
Dilaver Selvi, Semerkand, İstanbul, 2011
2)
Yüce Allah' (c.c)ın Güzel İsimleri Esmâ-ül Hüsna, Rauf Pehlivan,
İstanbul
Dağıtım A.Ş. 2002
3)
Esma-ül
Hüsna Şerhi İmam-ı Gazali, Ferşat
Yayınları, 2005
4) Miftahü'l
Kulûb,
Kalplerin Anahtarı,
(Fethiye Evradı) Mehmed Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir
Yayınevi, 2001
5) Esmâ-ül
Hüsna, Karınca
Yayınları,
Nisan 2004
6) Mecmuatul
Ahzab, Büyük Dua Kitabı, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Denge Kitabevi
Yayınları
7) Calligraphy,
The Most
Beautiful
Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985
8) Allah'ın
İsimleri, Harun Yahya
9) Kubbealtı
Lugatı
10)
Elmalı Tefsiri
12)
Allah'ın İsimlerinin Sırları ve Manalarının Keşfi, Muhyiddin İbi Arabi,
Gelenek Yayınları, 2010
13) Buhari
|
|
|